Kayıtlar

Haziran, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İLLE DE ROMAN OLSUN

İLLE DE ROMAN OLSUN “Alaçatı’da Romanların yaşadığı çadırlar, Çeşme Belediyesi’ne bağlı zabıta ekiplerince yıkıldı.” Her yıl değişmeyen Çeşme haberlerinden biri, bu sefer sosyal medya da Gazete Duvar aracılığıyla karşıma çıktı. Romanlar, kendilerine göre kültürleri olan, müziği, oynamayı seven, ağlarken gülen, gülerken hüzünlenen renkli insanlar. Çeşme’de yazlıkta geçen günlerimiz de bize de birkaçı çalışmaya gelmiş, kendilerini yakından tanıma fırsatı bulmuştum. İlki Gülazer, kömür karası gözleri, gevrek kahkahası ile ortalığı şenlendiren, biraz vurdumduymaz, biraz da başına buyruk hoş bir kızcağızdı. Hafta da bir gelir, hem eline hem diline dedikleri türden, hem evi temizler, paklar, hem de anlattıkları ile evi şenlendirirdi. Bir gün gözünün altı morarmış, dudağı patlamış olarak işe geldi. Hayrola ne oldu, neden oldu sorularımızı geçiştirdi. Çadırda yaşıyorlar, “kapıya çarptım” bile dedi. Öğlen yemeğine oturduğumuzda annem, “Hele anlat şu kapıya çarpma hikayesini” deyince b

BALAT'DA BİR ÖĞLEDEN SONRA

Balat’da Bir Öğleden sonra   Daha önce bahsetmiştim, gelinimiz Lea,   Balat’da Mavi Kalem diye bir dernekte çalışıyordu. Kızımız gönlünün sesini dinlemiş, oğlumu eş seçmiş, dört yıldır Türkiye’de bizlerden biri gibi olmuştu. Kopenhag’da oğlumla evlenmiş gelinliğini resmileştirmişti. Taa Danimarkalardan gelip benim bile nerde olduğunu yeni öğrendiğim Balat’ın arka sokaklarında bir yerlerde yoksul çocuklara resim yapmayı, renkleri kullanmayı, müzeleri gezdirerek yaşadıkları şehri ve kültürü tanıtmaya çalışıyor bazen de benden yardım istiyordu. Çocuklarla arasında geçen konuşmaları da zaman zaman kendine has esprileri ile bana anlatıyordu. Bir gün çocukları İstanbul Arkeoloji müzesine götürecekmiş. Gitmeden önce çocuklara müze hakkında ön bilgi vermek istemiş. “Biliyormusunuz çocuklar bugün müzeye gideceğiz, orada İskender lahdini göreceğiz” demiş. Sonra da çocuklara “İskender kim biliyormusunuz?” demiş. Çocukların hepsi bildiklerini söylemişler. Bizimki çok memnun. “İskender’i nere

Ben Yanmasam, Sen Yanmasan

 Ben  Yanmasam, Sen Yanmasan “Nazım Hikmet’in ölümünün 57.yılı anısına” Milenyuma giriliyor. Yılın son günlerinin birinde, Elvino ile oturduğumuz kafede, limonata gibi bir havada milenyum olsa ne olur olmasa ne olur deyip; kahve içiyor birbirimize fal bakıyoruz. Elvino’nun falına bakarken, adalı, kaleli bir yere gidiyorsun, başka bir kıtada bu yer diye sallamaya başlıyorum. Elvino, “Malta’yı çok merak ediyorum” diyor. “Sırf Malta için o kadar yol gidilmez, gitmişken başka bir yer daha görmeli” diyorum. Hemen Turizm firmasında çalışan arkadaşımızı arıyoruz. Arkadaşımız turlara bakıyor ve “Yılbaşında çok güzel Malta Tunus gezimiz var”   diyor. Biraz düşünmek için telefonu kapatıyoruz. Benim İngilizcem Malta’da, senin Fransızcan Tunus’da işe yarar,falda da deniz var, kale var, başka kıta var diyerek kendimizi bir güzel ikna ediyor ve tura yazılıyouz. Malta turu çok güzel geçiyor. Gozo adasına bile gidiyoruz. Daha sonra Tunus gezisi başlıyor. Tunus’ta ilk gün Hammamet’de bir otele

Etmemeye Çalışırım Efendim

Etmemeye Çalışırım Efendim Üniversiteden, yedi aylık boykot, dokuz aylık boykot, hızlandırılmış eğitimi geride bırakarak Haziran 1979 da mezun olduğumda derinden bir oh çekmiştim. Çok isteyerek öğrenci olarak girdiğim ODTÜ’nün Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden kapı gibi diplomayla   (o zamanlar diplomamız A3 ebadında gerçekten kapı gibiydi) İnşaat Mühendisi olarak mezun olmuştum.  ODTÜ’den çıkar çıkmaz, bizi almak için piyasanın kapışacağını düşünerek mezun olmuştuk. Yaz tatilinden sonra iş aramaya başladığımda kazın ayağının öyle olmadığını kısa süre anlamıştım. MC hükümetleri iş başındaydı ve devlet dairelerine ODTÜ’lüler komünist oldukları gerekçesi ile alınmıyorlardı. Piyasa koşulları çok kötüydü. Yatırımlar durma noktasına gelmiş, proje firmaları birer birer kapanmaya başlamışlardı. Kapanmayanların da yeni eleman alacak halleri yoktu. Özel sektör ise hepten felaketti. Yatırım olmayınca İnşaat Mühendisleri için iş bulma şansı yoktu. İş olsa da firmalar şantiyeler

Küba Gezi Notları

Resim
KÜBA GEZİ NOTLARI    (15 -23 ARALIK 2007) Küba’ya hep gitmek istemişimdir. Fidel Castro Ruz sağken, Devrimin sıcak rüzgarı; kapitalizmin soğuk kışına dönmeden, Che’yi hatırlayanlar ölmeden, gençliğimizin Rüyası Küba kabusa dönmeden, Küba’yı görmek hep arzu ettiğim bir şeydi. Yol arkadaşım Evşen ile aramızda oldukça fazla yaş farkı var. Sadece yaş farkı değil, aramızda 12 Eylül var. Küba onun için Atlantik’de bir ada, denizi güneşi var. Benle gezerse gördüğüm yerler ilginç olur düşüncesi var… Sonunda Küba’ya gitme vakti saati geldi…   15 Aralık 2007 Cumartesi   Sabah evden çıkıyor taksiye biniyoruz. Havaalanı oldukça sakin, bilet işlemlerini çabucak tamamlıyor. Pasaport kontrolünden geçiyoruz. Saat 9:00da Air France ile havalanıyoruz., üç buçuk saatlik uçuştan sonra Paris’te aktarma yapıyor, tekrar uçağa binerek bu sefer on saat uçuyoruz. Küba ile aramızda yedi saat fark var. Cumartesi akşam 19:00 da Havana Havalimanına iniyoruz. La Habana yazılıyor, b harfi v olarak okunduğu