BALAT'DA BİR ÖĞLEDEN SONRA
Balat’da Bir Öğleden sonra
Daha önce bahsetmiştim,
gelinimiz Lea, Balat’da Mavi Kalem diye
bir dernekte çalışıyordu. Kızımız gönlünün sesini dinlemiş, oğlumu eş seçmiş,
dört yıldır Türkiye’de bizlerden biri gibi olmuştu. Kopenhag’da oğlumla evlenmiş
gelinliğini resmileştirmişti. Taa Danimarkalardan gelip benim bile nerde
olduğunu yeni öğrendiğim Balat’ın arka sokaklarında bir yerlerde yoksul
çocuklara resim yapmayı, renkleri kullanmayı, müzeleri gezdirerek yaşadıkları
şehri ve kültürü tanıtmaya çalışıyor bazen de benden yardım istiyordu.
Çocuklarla arasında geçen
konuşmaları da zaman zaman kendine has esprileri ile bana anlatıyordu. Bir gün
çocukları İstanbul Arkeoloji müzesine götürecekmiş. Gitmeden önce çocuklara
müze hakkında ön bilgi vermek istemiş. “Biliyormusunuz çocuklar bugün müzeye
gideceğiz, orada İskender lahdini göreceğiz” demiş. Sonra da çocuklara
“İskender kim biliyormusunuz?” demiş. Çocukların hepsi bildiklerini
söylemişler. Bizimki çok memnun. “İskender’i nereden tanıyorsunuz?” diye
soracak olmuş. Çocuklar hep birlikte “Kurtlar Vadisi’nden” demez mi?
İşte bu çocuklara basketi
tanıtmak onları spora yönlendirmek istemişti, onlara yol gösterecek işinin ehli
birini bulamayınca iş başa düştü. “Merak etme Lea, kimseyi bulamazsak ben
gelirim” diye onu rahatlatıyordum ki sonunda “Ben gelirim “ lafı döndü beni
buldu. Geçen Cuma günü öğleden sonra işi gücü bir yana bırakıp Balat’a gittim.
Yolda Migros’a uğrayıp
topların olduğu sepette bulabildiğim üç basket topunu alarak arabanın arkasına
attım. Derneğin olduğu yerden, İstanbul’un en sıcak olduğu günlerden
birinde çocuklarla birlikte epeyce bir
yokuş çıktık. Çukurbostan Belediye Spor Tesislerine vardık. Mahalle çok
kozmopolit. Ahali genelde çarşaflı hatunlar ve sakallı takkeli adamların
istilası altında. Bunun yanı sıra az da olsa
kürt, rum, ermeni vatandaşlarda var.
Lea ,Lea’nın misafir olarak
gelen ablası, Belçikalı Peter ve ben çocuklarla birlikte spor tesislerine
giderken kadınlar salkım saçak pencerelere çıkmış, seyir alayı gibi bizi
seyrediyordu. Spor tesislerinin yanındaki parkta çarşaflı kadınlar bizim kim
olduğumuzu anlamaya çalışıyorlardı. Mahalleli az çok Lea’yı tanıyor ama benim
ne olduğumu anlamak pek kolay değil.
Çocukları karşıma dizdim.
Yaşları 8 ile 12 arasında 16 çocuk. Üst baş dökülüyor, ayaklarında spor pabucunu
bıraktım pabuç bile yok. Heves edip terliklerle gelmişler. Önce tanıştık. Hepsinin
gözü getirdiğim toplarda . Üniversitede yaz okulu açıldığında az çok gider
seyrederdim, belki bir gün liseyi okuduğum Urla’ya döner ya da herhangi bir
kasabada bu işi ben başlatırsam diye öylece çocukları seyrederdim. Gün
bugünmüş, aklımda kalanları uygulamaya çalıştım, pas atmayı, dripling yapmayı
hatta üç adım turnikeyi bile gösterdim. Dediklerimi yapabilirseniz sonunda maç
bile yaparız dedim.
Yarısı kız yarısı erkek o
topluluğu görmeliydiniz. O kavruk, o yoksul, o İstanbul’un göbeğinde
İstanbul’dan uzak olan o çocuklar nasıl canlandılar, anlattığım hikayelere
nasıl kulak verdiler, dediklerimi yapmak için nasıl çabaladılar, sonunda söz
verdiğim üzere takımlara ayrılınca, artık basket mi desem, Amerikan futbolumu
desem, bir kör döğüşümü desem o ucube
oyunu nasıl canla başla oynadılar. Bu arada dediklerimi ara ara da olsa
uyguladılar. En çok hayret ettiğim onca anlattığım içinden perdeleme ve boşa
kaçmayı çok iyi becerdiler.
İki saat nasıl geçti
anlamadım. Lea’nın ablası ağlamaklı vaziyette, “Feryal beni hep şaşırttın
şaşırtmaya da devam ediyorsun” dedi. En çok da o ailelerinde dayakla terbiye
edilen çocukları nasıl hizaya soktuğuma hayret etti.
Sahadan ayrılırken, belime bir
kız çocuğu sarılmış, bir kolumdan biri
çeker, diğer kolumu bir başkası omzuna atmış yumak vaziyette çocuklarla derneğe
geri döndük. Bu çocuklar sabahları kuran kursuna gidiyormuş. Lea’nın kaynanası
olduğum duyuldu hemen. “Lea Müslüman değil nasıl oğlunla evlendi?” diye abuk
sorular başladı. “İki gönül birbirini severse Müslümanlığın, Hırıstiyanlığın
hükmü olmaz, hem hepimiz aynı Allah’a inanmıyormuyuz? Önemli olan insan olmak
değimlidir? Bu kız kaç senedir sizlerle, iyilikten başka neyini
gördünüz?”dedim. Bir tane cimcime kız ne dese beğenirsiniz? “Ben büyüyünce Lea
gibi olacağım diyordum, ama bugün karar verdim senin gibi olacağım” dedi.
Bu arada Lea’nın sırtıma pat
pat vurup,” Aslan anneci” demesi yok mu? Ömründe en mutlu olduğun anlar diye
kendinize soru sorun, ben çocuklarla geçen iki saati mutluluk haneme yazdım
bile. “Gene gel ne olur “dediler. Gene gideceğim, tohumu attık artık gerisi
gelir.
Sevgiyle kalın.
Feryal Bekdik
İSTANBUL 2011
Not: Mavi Kalem Derneği yönetim kurulu üyesi Gamze'nin eşi,10 Aralık 216'da, Beşiktaş'tan Taksim'e çıkan sarı dolmuşun içindeyken, Beşiktaş'da İnönü Stadı’nın önünde bekleyen polislere yönelik terör saldırısı esnasında, hayatını kaybetti.Gamze o sırada oğlu Deniz’e hamileydi. Halen dernekteki görevine devam ediyor.
Yorumlar
Yorum Gönder