Ben Yanmasam, Sen Yanmasan
Ben Yanmasam, Sen Yanmasan
“Nazım Hikmet’in ölümünün 57.yılı anısına”
Milenyuma giriliyor. Yılın son
günlerinin birinde, Elvino ile oturduğumuz kafede, limonata gibi bir havada milenyum
olsa ne olur olmasa ne olur deyip; kahve içiyor birbirimize fal bakıyoruz.
Elvino’nun falına bakarken, adalı, kaleli bir yere gidiyorsun, başka bir kıtada
bu yer diye sallamaya başlıyorum. Elvino, “Malta’yı çok merak ediyorum” diyor. “Sırf
Malta için o kadar yol gidilmez, gitmişken başka bir yer daha görmeli” diyorum.
Hemen Turizm firmasında
çalışan arkadaşımızı arıyoruz. Arkadaşımız turlara bakıyor ve “Yılbaşında çok
güzel Malta Tunus gezimiz var” diyor.
Biraz düşünmek için telefonu kapatıyoruz. Benim İngilizcem Malta’da, senin
Fransızcan Tunus’da işe yarar,falda da deniz var, kale var, başka kıta var
diyerek kendimizi bir güzel ikna ediyor ve tura yazılıyouz.
Malta turu çok güzel geçiyor.
Gozo adasına bile gidiyoruz. Daha sonra Tunus gezisi başlıyor. Tunus’ta ilk gün
Hammamet’de bir otele yerleştikten sonra tur rehberi tarafından öğleden sonra serbest zaman veriliyor.
Elvino ile deniz kıyısına
iniyoruz. Rengarenk baharatçıların, yerel ürünler satanların arasında
dolaşırken acıktığımızı fark ediyoruz. Gözümüze Fatima Restoran ilişiyor.
İzmir’de, sürekli kafesine takıldığımız arkadaşın adı da Fatma. Aa bak Fatma
bizim için buraya gelmiş restoran açmış diye gülüşüyoruz.
Fatima Restoran çok kalabalık
değil. Şef garson hemen bizi fark ediyor, nereden geldiğimizi soruyor . Elvino
Fransızca olarak Türkiye deyince “O Turquie” diyerek bizi deniz gören cam
kenarına oturtuyor.
Çok geçmeden menüyü getiriyor
ve “Demek Türkiye’den geldiniz, adım Muhammed” deyip, Fransızca bir şeyler
söylemeye devam ediyor. Muhammed’in söylediklerinden az biraz Fransızcam ile
ateş, yanmak gibi kelimeleri yakalıyorum ama ne anlattığını tam anlayamıyorum.
Muhammed bir tirat çekiyor ama nedir ne değildir, konuşması bitsin, Elvino
anlatır diye ses çıkarmadan bekliyorum. Neyse konuşma bitiyor.
Elvino’ya “Ne anlatıyor bu böyle
uzun uzun” diyorum. Elvino Muhammed’in şiir okuduğunu söylüyor.
“Ne şiiri okuyor, böyle uzun
uzun?” deyince, “Valla hava ağırlaşmış, bu böyle bağırıyor, sen yanmayınca
aydınlık olmuyormuş gibi bir şeyler söylüyor” diyor. “Elvino, sen ne dediğinin
farkındamısın? Adam Nazım Hikmet’in şiirini okuyor” deyince, Muhammed gözleri
parlayarak “Oui, oui Nazım Hikmet” (
Evet ,evet, Nazım Hikmet) diye atılıyor.
Bu sefer ben Nazım Hikmet’in “Kerem Gibi” şiirini Türkçe okumaya başlıyorum.
”Hava kurşun gibi ağır! !
Bağır bağır bağır bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana...
«Deeeert çok, hem dert yok»
Yüreklerin kulakları sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır bağır bağır bağırıyorum...
Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum..
Tunus Hammamet’de deniz
kenarında Fatima Restoran’da iki kadın ve bir garson karşılıklı Nazım
Hikmet’den şiir okuyoruz. Nasıl dolup taşıyoruz, nasıl heyecanlanıyoruz. Olayın
heyecanı biraz yatışınca; yemekleri söylüyoruz. İçki istemeye cesaret edemiyor,
sadece su istiyoruz. Çok geçmeden
yemekler geliyor, bizim Muhammed masaya küçük bir şişe şarap koyuyor ve “Bu da benden” demeyi ihmal etmiyor. Şarabın markası da arapça rengarenk
demekmiş. Elvino “Yok artık , bu kadarı olmaz” diyor. Dönüp Muhammed’e “Benin
ismimin anlamı Türkçede rengarenk demek” diyor.
Yemek yerken tek konuştuğumuz
Nazım Hikmet oluyor. Elvino Nazım Hikmet adını duymuş ama ne bir şiirini okumuş
ne de kim olduğunu merak etmiş. Elvino ile aramızda neredeyse on beş yaş fark
var. Yaş farkı bir yana ülkenin geçmiş ile geleceğini Musa’nın asasıyla
Kızıldeniz’i yardığı gibi ikiye bölen bir dönem yaşanmış. Ülkenin üzerinden
silindir gibi geçen 12 Eylül’ün yarattığı korku iklimi nedeniyle, aileler
çocukları zarar görür endişesi ile
onları politikadan uzak tuttular. Aydın bir ailede yetişen çocuklar
bile, bu endişeden nasiplerini aldılar
Yeni bir yıl geliyor, üstelik
milenyuma giriliyor, güzel günler görmek umuduyla kadeh kaldırıyoruz.
Yemek çok keyifli geçiyor,
Muhammed’e kendimizce iyi bir bahşiş
bırakıyoruz. Ayrılırken, Hammamet’li “Nazım sever” kardeşimizle sarılıp
öpüşüyoruz.
Türkiye’ye döndükten sonra ilk
işim Elvino’ya Nazım Hikmet’in “Bütün Şiirleri” kitabını alıp hediye etmek
oluyor.
Ocak 2001
İzmir
Yorumlar
Yorum Gönder