Etmemeye Çalışırım Efendim
Etmemeye Çalışırım Efendim
Üniversiteden, yedi aylık boykot, dokuz aylık boykot, hızlandırılmış eğitimi geride bırakarak Haziran 1979 da mezun olduğumda derinden bir oh çekmiştim. Çok isteyerek öğrenci olarak girdiğim ODTÜ’nün Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden kapı gibi diplomayla (o zamanlar diplomamız A3 ebadında gerçekten kapı gibiydi) İnşaat Mühendisi olarak mezun olmuştum.
ODTÜ’den çıkar çıkmaz, bizi almak için piyasanın kapışacağını düşünerek mezun olmuştuk. Yaz tatilinden sonra iş aramaya başladığımda kazın ayağının öyle olmadığını kısa süre anlamıştım. MC hükümetleri iş başındaydı ve devlet dairelerine ODTÜ’lüler komünist oldukları gerekçesi ile alınmıyorlardı.
Piyasa koşulları çok kötüydü. Yatırımlar durma noktasına gelmiş, proje firmaları birer birer kapanmaya başlamışlardı. Kapanmayanların da yeni eleman alacak halleri yoktu. Özel sektör ise hepten felaketti. Yatırım olmayınca İnşaat Mühendisleri için iş bulma şansı yoktu. İş olsa da firmalar şantiyelere kadın mühendis almaktan çok uzaktılar.
Geriye eş dost vasıtasıyla bir işe girmek kalıyordu. Yeni evliydim ve ev kiramızı babam veriyordu. Bir an önce iş bulmam gerekiyordu. Babamın bir tanıdığı aracılığıyla Tuborg Bira Fabrikası’nda işe başladım. Ne iş olsa yaparım abi, halet-i ruhiyesi ile halkla ilişkiler bölümünde işe başladım. Ne iş mi yapıyordum? Gelen misafirlere fabrikayı gezdiriyordum. Birayı halkımıza sevdirmek amacıyla fabrika turlar düzenliyor, bazen doktorlar grubu, bazen ev hanımları, bazen esnaf grupları bazen de gazeteciler fabrikayı ziyaret ediyorlardı. Gelenlere önce fabrika gezdiriliyor, yemekhane de aperatif ve bira ikram ediliyor, fabrika yetkilileri biranın faydalarını anlatıyordu.
Fabrikanın aylık olarak kuşe kağıda basılı dergisi çıkıyordu. Dergi için röportaj yapıyor, sergilere gidiyor, konferanslara katılıyor ve dergi için yazılar yazıyordum. Bu iş bir altı ay kadar sürdükten sonra müdürümüz istifa edince bizim bölüm sahipsiz kaldı ve ben de ayrılmak zorunda kaldım.
Rahmetli dayım inşaat çevresindendi. Yakın bir arkadaşının Petkim’de İnşaat Müdürü olduğunu, onu ziyaret etmemi salık verdi. Petkim o günlerde Aliağa’da dev bir yatırım yapıyordu. Ülkenin o güne kadar adı duyulmuş inşaat şirketleri ile, o güne kadar adı sanı duyulmamış yeni palazlanmaya başlayan firmalar üniteleri paylaşmış, Türk Mühendisliği’nin kısıtlı imkanları ile yatırımı gerçekleştirmeye çalışıyorlardı. O firmaların çoğu bugün dünya devi oldular ve hepsinin harcında PETKİM’in katkısı, onlarında PETKİM’e çok emekleri vardır.
Neyse ben Aliağa otobüsüne bindim. O zamanlar Aliağa İzmir arası gidiş geliş iki şeritli yol. Bir buçuk saatte anca gidiliyor. Otobüste yanıma oturan delikanlıyla sohbeti koyulaştırınca Koray firmasına iş yapan taşeronun mühendisi olduğunu ve de Koray’ın kesin hesap mühendisi aradığını öğrendim.
Ben de iş aradığımı ve de PETKİM’de İnşaat Müdürü ile görüşeceğimi söyledim. Yol arkadaşım mühendis, İnşaat müdürünün çok etkin olduğunu, müteahhitlerin onu kırmayacağını, iş konusunda kesin yardımı olacağını söyleyince moralim düzeldi.
PETKİM’in önünde yol arkadaşım ile birlikte otobüsten indik. Birlikte PETKİM’in içine kadar yürüdük. O kendisini bekleyen araba ile şantiyesine gitti, giderken de beni Fabrikalar Müdürlüğü’nün önünde indirdi. Sora sora İnşaat Müdürü’nü buldum. Dayımın adını verince, beni çok iyi karşıladı. Eşinin de İnşaat mühendisi olduğunu, hanımların İnşaat mühendisi olarak halen yadırgandığını söyleyince, bu durumdan kendisinin de hoşnut olmadığını anladım. Adamın bakış açısını, samimiyetini çok sevdim. İş konusunda yardımcı olmak için alternatif araştırmaya başladı.
Biz PETKİM’e de mühendis alıyoruz ama fazla para veremiyoruz. Lojman, sosyal tesis, servis, yemek gibi yan desteklerle mühendisleri çekmeye çalışıyoruz dedi. Eşimin askere gideceğini, paraya ihtiyacım olduğunu söyleyince; o zaman müteahhit bir firmada çalışmamın daha uygun olacağını söyledi. Mühendis arayan firma varsa hemen aracı olacağını, dayımın çok büyük hatırı olduğunu söyledi.
Otobüste gelirken yanıma oturan mühendisten öğrendiğim kadarı ile KORAY firmasının kesin hesap mühendisi aradığını söyledim. Hemen telefona el attı ve karşısında ki çıkan kişiye bir iki hoş beşten sonra
“Gökhan Ağabeyciğim, duyduğuma göre mühendis arıyormuşsun, elimde ODTÜ mezunu, hem İngilizce hem Fransızca bilen, sportmen, canavar gibi sıfır kilometre mühendis var, hemen gönderiyorum, yalnız bir kusuru var, benim için görmeyeceksin” dedi ve telefonu kapattı.
Hadi hemen sana bir araba temin edeyim, şoför götürsün, seni bekliyorlar deyince, “Abi kusurum ne ?” diye soramadım.
KORAY, PETKİM’de üç ayrı ünitenin inşaatını almış dev bir firma. Adını bizim okula giderken otobüslerin kalktığı Tunus Caddesi’ndeki o zamanın şartlarında gökdelen sayılan İş Bankası’nın brüt betonlu binasını yapan firma olarak biliyorum. (Bu bina şimdilerde BDDK binası oldu).
Şoför, beni KORAY’ın merkez şantiyesine götürdü. Öğrenciyken stajımı İstanbul Soğanlı’da Karayollarına ait şantiyede yapmıştım ve de staj boyunca şantiye de bir odada kalmıştım. O da ayrı bir hikaye.
Şantiye tozunu yutmuşsanız eğer, bu virüs gibi vücudunuza girer. Hiçbir iş gözünüze görünmez. Mezun olduğumdan beri, hep şantiyede çalışmak istedim. Gel gör ki, “Karıdan şantiyeci mi olur?” zihniyeti nedeniyle bu mümkün görünmedi. O nedenle şantiyenin kapısından girince, çok heyecanlandım. Bu işi çok istiyordum.
Şantiyeler müdürü olan Gökhan Bey, beni görünce kekeleyerek “Oooo kusur bumuymuş?” dedi. (Adamın beni görünce kekelemeye başladığını zannetmiştim, meğer gerçekten kekemeymiş.) “Oooo kusur bumuymuş?” deyince anladım ki; kusur “Kadın Olmakmış”. “Karıdan Şantiyeci mi olur?” zihniyeti burada da bulmuştu beni.
İnşaat Müdürü ağabeyin hatırı var bir yandan, adamcağız doğrudan olmaz diyemiyor. Başladı bezdirmek için sayıp dökmeye, ne dese bende cevap hazır. Aşağıdaki diyalog başladı:
O, “Cumartesi, Pazar günü de çalışıyoruz, evli barklısın zor olmaz mı?”
Ben, “Eşim askere gidiyor, Pazar günü yapacak işim yok, çalışmak işime gelir”
O, “Kadınlar için ayrı tuvalet yok”,
Ben “Önemli değil, evde de bir erkekle aynı tuvaleti kullanıyorum”
O, “Yemekhanede işçiler ile birlikte yemek yeniyor”
Ben, “İşçi kardeşlerimle aynı yerde yemek yemekten neden gocunayım, hepimiz aynı ekmeğin peşindeyiz”
O, “ Her gün sabahın köründe servise binip bir buçuk saat yol geleceksin, akşamın karanlığında eve varacaksın”
Ben, “ Herkes nasıl gidip geliyorsa ben de aynını yapabilirim, sorun olmaz”
Gökhan Bey, baktı ki yılacak gibi değilim, sona bıraktığı bombayı patlattı.
“Bir de küfür sorunu var” dedi. Ben de “Etmemeye çalışırım efendim” deyince, “Vay be “ dedi, “Söyle bakalım kaç para istiyorsun?”
Bunu hiç düşünmemiştim. Ayrıldığım işimde 5.000 TL alıyordum. Hani ev kirası 4.500 TL, bin beş yüz, iki bin gibi de el harçlığı olsa 6.500 verseler bari diye kendimce ince hesaplar yaparken, “Biz genç mühendislere 20.000 TL veriyoruz. Sence de uygunsa, seni hemen çalışacağın şantiyeye göndereceğim” dedi. Heyecandan ağzım dilim kurudu. “ Nasıl uygun gördüyseniz” diyebildim.
İnşaat Müdürünün şoförü geri gönderildi. Ben o gün yeni şantiye de işe başladım. Rüyada gibiydim. Annemin ağzımdan kaçırdığımda, koca kız olsam bile ağzıma biberler sürmeye kalktığı küfürbazlığım işe yaramıştı. Erkeklerin kalesi, maçoluğun kitabının yazıldığı şantiye dünyası sonunda mabetine, bir kadını buyur etmişti.
Zaman geçtikçe ben şantiyeye, şantiye bana alıştı. Şantiyeler müdürü Gökhan ağabey, Şantiye Şefim Ünal Bey beni, ben de onları çok sevdim. Benden o kadar memnun kaldılar ki mühendis ihtiyacı olduğunda, kadın mühendis almaya başladılar. Diğer şantiye müdürleri de KORAY’ın hakkımda olumlu konuşmalarından cesaret alarak şantiyelerinin kapılarını kadınlara açtılar.
Yıllar sonra, bir arkadaşım ile kendi işimizi kurduk. Gel zaman git zaman, okuldan öğretim üyesi olmuş bir arkadaşım telefonla aradı. Biraz hoş beşten sonra, çok sevdikleri mühendis bir kızımıza iş için yardımcı olmamı istedi. “O da senin gibi, şantiyeci olmaya meraklı, bir el atıver” dedi. “Buyursun gelsin” deyince de çok geçmeden hanım kız buyurdu geldi.
İş görüşmesine gelmiş, çok hoş bir etek bluz giymiş, hafif makyaj yapmış, topuklu pabuçlarla geldi karşıma oturdu. O sırada yeni bir iş almışız, o zamanlar aldığımız öyle büyük işler değil, çoğu kalfa ile yürütülen işler. Bu yeni alınan işte, mühendis şart, hanım kızımızı almayı düşünüyorum ama çok nahif gözüküyor. Konuşmaya başladık. Ben yukarıda anlattığım, şantiyeye adım atmaya çalıştığım iş görüşmesini anlattım.
Kızcağız birden diklendi.” Sizin demek istediğiniz anladım Feryal Hanım” dedi. “ Ben şantiyelerde küfür etmeden, hanımlığımla çalışılabilineceğini size göstereceğim” dedi.
Bozulmadım değil, ama kızın çıkışı çok hoşuma gitti, “Buyurun, şantiyeye gidelim” dedim. Şantiyeye gittiğimizde bizim emektar Mahmut Kalfa ile tanıştırdım. Kalfa bir şey demedi ama, bunca yıldır birlikte çalışıyoruz, “ Kadın patron hadi neyse de, bir de kadın şef çıktı başımıza” bakışlarını tanırım.
İlk hafta vukuatsız geçti. Ortalık sakin görünüyordu. İkinci hafta şantiyeye uğradığımda, konteynerden bizim mühendis hanımın bangır bangır bağırdığını duydum. “Ulan e….eşşekler, işi benim tarif ettiğim gibi doğru düzgün yapacaksanız yapın, yoksa s…r olun gidin” diyordu. Vallahi de diyordu, billahi diyordu. Kapıyı aralayıp içeri seslendim.” Hayrola, neler oluyor?” dedim.
Kızcağız kıpkırmızı olmuş, “Haklıydınız Feryal Hanım, bunlar bu dili anlıyorlar, küfürsüz olmuyormuş” demez mi?
Feryal Bekdik
ANKARA Haziran 2020
Harika. Ben hikayenin ilk kısmını biliyordum sadece. İkinci kısım da müthiş bir ek olmuş. Yeni hikayeleri bekleyeceğiz artık. Çok güzel bir başlangıç oldu.
YanıtlaSilTam Feryallik valla. Gülerek okudum. Ellerine sağlık.
YanıtlaSilÇok beğendim Feryalcim emeklerine sağlık
YanıtlaSil