O...u Kime Denir?

 

O….u Kime Denir?

 

Ortağımla birlikte, Avukat Burhan Apaydın’a ev ziyaretine gitmiştik. Akşam serinliğinde evinin bahçesinde, eşinin çay servisine yardım ederken, ortağımla Burhan Bey’in konuşmaları esnasında Burhan Bey’in “Bırak şu o….u herifi” sözleri kulağıma çalındı.

Eşi, dönemin iktidarının prenslerinden birinin savunma için Burhan Bey’e geldiğini, çok ısrar etmesine, hatta yakın çevresinin baskılarına rağmen Burhan Bey’in savunmayı kabul etmediğini söyledi.

Sofraya oturduğumuzda, Burhan Bey bana dönerek “Hanımefendi, ben o…u kelimesini kadınlar için değil, herkes için kullanırım, bu kelimenin anlamı bende farklıdır” dedi. Konuya açıklık getirmek için avukatlık hikayelerinden birini anlatmaya başladı.

Bir zamanlar Konya ilinin genelevinde çalışan bir kızcağız varmış. Hikaye böyle  başlayınca Sabahattin Ali’nin “Gramafon Avrat” adlı eserine bir selam çakmadan edemiyorum. Evet, nerede kalmıştık? Konya genelevinde çalışan bir kızcağız varmış. Kızcağıza gelen delikanlılardan biri, kızımıza fena halde abayı yakmış. Delikanlı Konya’nın eşraf tabir edilen varlıklı, köklü, anlı şanlı ailelerinden birinin oğlu. Gel gör ki çocuk akıldan biraz yoksun. Akıldan yoksun demeyelim de hani halk arasında saf, dediklerinden. Çocuk kendi işini görüyor ama, bir işte güçte çalışacak durumu yok. 

Çok geçmeden vaziyet anlaşılıyor, çocuğa aile yasak koyuyor. Genelevin kapısına sıkı sıkı tembih ediliyor, çocuk geneleve alınmıyor. Aşkın önünde kim durabilmiş ki? Hele de böyle saf olanına. Delikanlı bir yolunu bulup, kızı genelevden kaçırıyor, bir de üstüne nikah kıyıyor. Konya’da barınmaları mümkün değil, kalkıp İstanbul’a geliyorlar.

Bir göz gecekonduya yerleşiyorlar. Eee bunların para kazanmaları, geçimlerini sağlamaları lazım. Oğlanın çalışacak hali yok, kızcağızda bildiği işi yapmak üzere Karaköy’de bir genel eve giriyor. Kız çalışıyor, oğlan kızı kapıda bekliyor, işi bitince de birlikte eve dönüyorlar. Hayat böyle akıp giderken, oğlanın ailesi Konya’da ele güne çıkamaz oluyor. Durumu kabul etmeleri, hele de nikahı kabul etmeleri mümkün değil. Allah saklasın hele de çocuk mocuk olursa, maazallah hafazanallah onlar için dünyanın sonu gelmiş demektir.

Yetkili mercilere başvuruyorlar, oğlanın akıl bali olmadığını -gelinin durumu zaten ortada- bu nedenle nikahın geçersiz sayılmasını istiyorlar. Derken dava açılıyor, davada , vasilik, nikahın feshi, tazminat ne ararsan var.

Tebligat kızımızın eline ulaşıyor. Kızcağız feryat figan, diğer çalışan kadınlar da duruma üzülüyor. Ne olursa olsun hepsinin aşka saygısı var. Dünyanın tüm acımasızlığına karşı, kırılgan ve merhametli bir tarafları var. Kızımıza akıl veriyorlar, “Kızım senin iyi bir avukata ihtiyacın var” diyorlar, “İyi de yetmez, en iyisine ihtiyacın var” Kimi bulmalı? Kime danışmalı derken, birileri “En iyisi Burhan Apaydın, sen onu bulmaya bak” diyor.

Kızcağız ve kocası, Burhan Bey’in Sirkeci’de ki bürosuna geliyorlar. Aksilik bu ya Burhan Bey şehir dışında. Katip “Yok burada” deyince  boyunlarını büküyorlar, hanın kapısından ayrılmadan iki gün Burhan Bey’i bekliyorlar. Burhan Bey sabah erken geldiğinde  hanın kapısında birbirine sarılmış uyuyan bizimkileri görünce kapıcıya “Kim bunlar?” diyor. Kapıcıdan, bu biçarelerin kendisi için geldiğini öğreniyor. Bizimkiler şehrin gürültüsü, kapıcıyla Burhan Bey’in konuşmaları derken uyanıyorlar, Karşılarındakinin Burhan Bey olduğunu anlar anlamaz bacaklarına sarılıyorlar. “Beyim bizi bir dinle, kurbanın olalım” diye ağlaşmaya başlıyorlar. Burhan Bey hem acıyor, hem de hanın kapısında daha fazla millete seyirlik çıkmasın diye yukarıya buyur ediyor. Eşi “Burhan Bey, bugüne kadar dinlemeden kimseyi kapısından çevirmemiştir” diye araya giriyor.

Kız ile oğlan, daha çok kız dertlerini anlatıyorlar, tebligatı Burhan Bey’e veriyorlar. Bir sessizlik başlıyor. Burhan Bey, davayı ilginç buluyor, almaya karar veriyor. Ortam yumuşasın diye kıza dönüp, “ Bak kızım senin davanı alırım, alırım ama şartım var, senin avukatın olacaksam her şeyi bilmem gerekir” diyor. Kız zaten her şeyi anlatmış, nerde çalıştığını söylemiş. Burhan Bey’de bunu biliyor. Burhan Bey “Kızım hakkında söylenenler doğru mu? Fındıkçılık yapıyor, kocanı aldatıyormusun bakim sen ?” diyor.

Kızcağız başını dikiyor, “Abukat amca –avukat bile diyemiyor garibim- başım önümde işime gidip geliyom, kocamdan başkasına baktıysam, iki gözüm önüme aksın, şu kapıdan çıkmak nasip olmasın “ diyor. Kız, işinin beden satmak olduğunu, işi haricinde kocasına, aşkına sahip ve sadik olduğunu kendi dilinde en safiyane şekilde anlatıyor.

Hepimizin gözleri yaşarıyor. Burhan Bey devam ediyor “Bu kadın o….u değildir. Nafakası için bedenini satıyor, kocası, aşkı, yuvası için bunu yapmak zorunda kalmış, onun haricinde kimseye bir yamuğu yok” diyor ve devam ediyor “Şimdi anladınız mı prens efendiye neden o…u dediğimi, kendi menfaati için, haysiyetini, vatanını, değerlerini satan adamın davasını ben almam” diyor.

Bugün 8 Mart, tüm emekçi kadınlara selam olsun.

Feryal Bekdik

08.03.2022

ANKARA

Yorumlar

  1. Ahhh benim kocaman gönüllü ablam... İyikilerimden ve hem de en kocaman olanindansin sen. Yazına, aktarımına ve en önemlisi insanı o an o ortamın içine çeken ifadene hayran olduğunu söylemiş mıydım? Söylememişsem ayıp etmişim. Emekçi kadın günün kutlu olsun🤗🌈

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık. Okuyunca insan düşünmeden edemiyor: Iyi ki o...u adamlardan başka böyle saf aşklar da var ki; dünya dengede kalabiliyor...Henüz...Bu arada, hikayenin sonu ne oldu acaba?

    YanıtlaSil
  3. Bir gün karşılaşırsak,sana bu konuda benzer ilginç bir hikaye anlatırım.

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir anı. Şimdi okudum. Dünya ne kadar küçük. Beyhan hanım bize geldiğinde Burhan Apaydın ın "Adaleti Arayan Kitabını 23-8-2013 tarihi ile imzalamıştı. Şimdi gene okuyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

AH LENİN AH

POLONYA GEZİ NOTLARI-1 (24-29NİSAN 2014)

MISIR HURGADHA SHARM DALIŞ HAZİRAN 2024