Kiev, Geçiyordum Uğradım.

 


UKRAYNA KİEV GEZİ NOTLARI  15 MART 2021

(Kiev’e Ukraynaca da Kyiv deniyor)

Çok kötü günler geçirdim. Haluk ile beraber Coronaya yakalandık. Ben iyileştim ama ne yazık ki Haluk artık aramızda değil. Gerek hastalığın etkisi, gerekse Haluk’un kaybı nedeniyle hayat benim için çekilmez bir hal aldı. Kimseler gelemiyor, ben bir yere gidemiyorum. Herkese vicdani yük yüklüyorum farkındayım. Çocuklarım uzakta, annem kardeşim İzmir’de, herkes beni merak ediyor, telefonda iyiyim diyorum ama iyi değilim. Komşularım durumu görüyorlar, ellerinden bir şey gelmiyor.

Haluk’un kırkı çıktıktan sonra bir gayret yurt dışına çocuklarımın yanına gittim. Uçağa binmeden önce ki 24 saat içinde negatif testi isteniyor, testi yaptırdım. Uçağa atladım ve gittim. Beklediğimden daha kolay oldu ülkeye girmem.

Torunlarım dışarda bekliyorlarmış. Sarıldık, kucaklaştık. Kucaklaşmak öyle iyi geldi ki. O sarılmaları öyle özlemişim ki. Ülkenin yeni kurallarına ayak uydurmaya çalıştım. Orada 65 üzeri diye bir saçmalık yok. Sokakta maske takma zorunluluğu yok, en azından yürüyüş yaparken zorlanmıyorsun. Tüm mağaza, restoran, kafe ne varsa kapalı. Sadece  al-çık lokantalar açık, bir de marketler. Mağaza ve alış veriş merkezleri kapalı olunca marketler çarşaf, yatak yorgan bile satar olmuşlar.

Giderken bir ay kalır dönerim diye plan yapmıştım. Korona günlerinde plan falan hak getire, günlük yaşıyorsun. Uçak bulamıyorsun, uçak bulsan dönüşte 14 gün yurt karantinası deniyor. Ertesi günü 7 güne düşürülüyor. Derken 7 gün ev karantinasını okur okumaz bilet aramaya başladık. Shengen ülkelerinde altı ayda 90 gün kalma süremin sonuna doğru bileti buldum ama ne buluş. Ukrayna üzerinden bir bilet. Fiyatı da uygun geldi, hemen aldık.

Bileti aldıktan sonra fark ettik ki Ukrayna Kiev’de ki iniş havalimanı ile kalkış havalimanı farklı. Google map dan baktık ki iniş havalimanı Zhuliany ile kalkış havalimanı Boryspil arası bizim Sabiha Gökçen ile İstanbul havalimanı gibi. Oğlumun üzüldüğünü görüyorum. Değiştirelim diye tutturdu. Değiştiremeyiz ki iptal edip, dört aktarmalı Almanya ya da bir gün kalmalı Brüksel var. “ Üzülme oğlum, bana eğlence çıktı, bak Kiev’i de görmüş olacağım” diye şamata yapıyorum. Yapıyorum ama bir başka ülkeye de giriş çıkış yapmak gözümü korkutmuyor değil. Eskiden olsa dünyayı yerinden oynatırım ama şu sıralar hiçbir şey yapmak içimden gelmiyor.

Neyse ki internet var. Facebook’dan “Yurt Dışı Gezi ve Arkadaşı” diye bir gruba üyeyim. Oraya durumu yazdım. Ukrayna’ya giriş için ne lazım? diye sordum. Gruptakiler beni UkraynaRail diye bir gruba yönlendirdiler. Gruba üye olup bir kez daha durumu yazdım. Grubun yöneticisi, Murat Soysal hemen ilgilendi. Murat Bey, Ukrayna’ya yerleşmiş, orada kafe işleten Ukrayna’ya gidecek olan herkesin sorularını yanıtlayan bir bey. WhatsApp dan yazıştık. Öncelikle Covid 19 içeren tercihan Ukrayna’da acentası olan bir  sigorta şirketinden bir aylık bir seyahat sigortası yapmam gerektiği anlaşıldı. Verdiği hesaba parayı yatırdık, on dakika sonra poliçe geldi. Böylece bir aşamayı geçmiş oldum. O sırada Ukrayna Covid testi istemiyordu ama ben Türkiye’nin istemiş olduğu son 72 saati kapsayan testi zaten yaptırmak zorundaydım. Bir de günlük taşınması gereken döviz vardı, bir gün kalacağım ve de uçak biletini göstereceğim için o da sorun olmazdı. Türk vatandaşlarına vize zorunluluğu olmaması ise başka bir hoşluktu.

Böylece ülkeye girme planı tamamlanmış oldu. Şimdi sırada Kiev’in bir ucundan diğer ucuna nasıl gideceğim ve de sekiz saatlik süreye nasıl değerlendireceğim sorunu kalıyordu. Önce orada yaşayan bir arkadaş merak etmeyin sizi ben eşimle alır, gezdirir sonra da alana bırakırım dedi ama gel gör ki arkadaşlar Covid oldular ve on dört günlük karantinaya girdiler. Çare yok gene Murat Bey’e başvurdum. Sağ olsun, benim hem transferimi yapacak, hem de gezme işini halledecek bir arkadaşın numarasını verdi. Taksici arkadaşla gene WhatsApp üzerinden görüşerek anlaştık.

Derken dönüş günü geldi çattı. Çocuklardan ağlaşa ağlaşa ayrıldım. Kopenhag Havaalanına bir girdim ki; hayalet şehir olmuş koca havalimanı. Kim derdi ki koskoca Kopenhag havalimanı bu halde olacak. Gelirken bile ışıl ışıldı. Tüm mağazalar, kafeler kapalı, üstelik de demir parmaklıklar ile koridor oluşturulmuş o koridordan doğruca pasaport kuyruğuna giriyorsun. Eşe dosta çukulata alacaktım hesapta. Nerde? Sadece iki üç tane kahve için kios var, orada da eline bardağı tutuşturup yolluyorlar.

Neyse dert değil. Wizz Air ( Macar Havayolları) uçağı ile Kiev’e vardım. Uçakta iki yanım boştu, üç kişilik yerde bir başına rahat rahat yolculuk yaptım.

Kiev’de Danimarka’dan gelen çok fazla yabancı olmadığı için hemen sıra geldi, hiç sorunsuz pasaportu damgalayıp verdiler ve Ukrayna’ya ayak basmış oldum. Murat Bey’in sayesinde eksik evrak yok, sıkıntı yok, geçtim gittim, bavulumda hemen geldi.

Tam dışarı çıkacakken taksi şoförü aradı, dışarda beni bekliyormuş. “Ben Eray Hazar” diyerek elimden bavulu aldı. Güler yüzlü,  dinamik, pırıl pırıl bir genç arkadaş. Bursalı’ymış, Ukrayna’lı bir hanım kıza aşık olup, hanım köylü olup, Kiev’e yerleşmiş, on beş gün önce de baba olmuş. Üniversite mezunu, Ukrayna’ya gelince de bir yıl hazırlık okumuş, hem Ukraynacayı hem de  Rusçayı sular seller gibi öğrenmiş. Hem taksicilik hem de rehberlik yapıyormuş. Yani, hem transferi yapsın, hem de şehri gezdirsin. Ben gönlümden geçeni karşımda buldum.

Şehre doğru ilerlemeye başlıyoruz. Hava kararmaya başladı. Bizim gezme Kiev by night olacak ama, olsun. Yol boyu yapıların mimarisine hayran hayran bakarak, arabanın içinden resim çekmeye çalışarak, bir yandan da Hazar’ın anlattıklarını dinleyerek, bir meydana geliyoruz.



Burası Kreşatik caddesi üzerinde Kiev’in merkez meydanı. Adı yıllar içinde bir çok defa değişse de şimdilerde Bağımsızlık Meydanı. 1990’dan, yani Ukrayna Bağımsızlık Hareketi ile birlikte burası her türlü protestonun yapıldığı bir alan olmuş. Ben resim çekerken, ellerinde bayraklarla bir protestoya denk geliyoruz. Küçük esnaf yazar kasa kullanımını protesto ediyormuş.

Meydanın hemen ortasında Özgürlük Heykeli var. İki eli arasında  altın varaklı defne dalları tutan kadın heykeli. Hemen yanında da Colombus Alış Veriş Merkezi var. 


Yolumuza devam ediyoruz ve ilk durağımız, Anavatan Heykeli’nin olduğu tepe. Heykel akşam karanlığında pırıl pırıl parlıyor.

Ukrayna toprakları te Kazaklar zamanın da  Dinyeper Nehri sınır olmak üzere,Lehistan ve Rusya arasında bölüşülmüş. Kiev Rusya tarafında kalmış. Lehistan tarafında ki bölge Osmanlı padişahı IV. Mehmet’in himayesine girince Osmanlı-Lehistan savaşı çıkmış. (1671-1676). Savaşın sonunda 1699 Karlofça Anlaşmasına kadar Dinyeper’in batısı Osmanlı’da kalmış. Anlaşmadan sonra burası tekrar Lehistan’a verilmiş. 1793 yılında Lehistan parçalanınca  Rusya, Ukrayna'nın büyük bir bölümüne el koymuş. Küçük bir kısımda Avusturya’nın elinde kalmış.

I.Dünya Savaşı sırasında Avusturya-Rusya arasındaki çarpışmalarda Ukrayna  epey zarar görmüş. Savaş sonunda her iki imparatorlukta çökünce  Ukrayna’da kendi kaderini tayin etmek üzere 1919 yılında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş. Bu cumhuriyet 1922 yılında Sovyetler Birliği'ne katılmış. 1932-1933 yılları arasında Sovyet kooperatifleşme siyaseti Holodomor adı verilen yapay bir kıtlığa yol açmış ve Ukrayna'da milyonlarca insan açlıktan ölmüş.

Tam toparlanacaklarken II. Dünya Savaşı başlamış. 22 Haziran 1941 tarihinde Alman Wehrmacht birlikleri Sovyetler Birliğine girmiş. İşgal döneminde 5-8 milyon civarında Ukraynalı yaşamını kaybetmiş. 500 bin civarında Yahudi öldürülmüş. Savaşı takiben 1946–1947 yıllarında Ukrayna'da büyük bir açlık ve kuraklık yaşanmış. Hatta o dönemde Ukrayna'da Sovyetler Birliği'ne karşı ayaklanmalar çıkmış. Hem de Sovyetlerin başında Stalin varken. Şehrin adı da o dönemde Stalingrad iken.

1953 yılında Kruşçev'in işbaşına geçmesiyle  Ukrayna'nın durumu düzelmeye başlamış. Hatta  Kırım, Sovyetlerden alınarak Ukrayna’ya verilmiş. 

Sovyetlerin çökme nedenlerinden biri Afganistan savaşı ise, diğeri de 26 Nisan 1986’da ki Çernobil faciası. Çernobil faciasından sonra Ukrayna’da 350.000 kişi olay bölgesinden uzaklaştırılarak yerinden yurdundan edilmiş, binlerce insanda yıllarca kanser ile mücadele etmiş.

8 Aralık 1991 tarihinde Belarus, Rusya ve Ukrayna ortak bir karar alarak Sovyetler Birliği'nden resmen ayrılmışlar ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nu  ilan etmişler. 2004 yılında Ukrayna tartışmalı bir devlet başkanlığı seçimi yaşanmış. Turuncu Devrim adı verilen protestolar sonucu seçimler yenilenmiş ve Viktor Yuşçenko devlet başkanı seçilmiş.

Şu anda Ukrayna cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, kendisi eski bir komedyen olup, 2019’dan beri başkanlık görevini yürütüyor.

Gelelim Anavatan Heykeli’ne. Uzun adı ile “Anavatan Seni Çağırıyor” heykeli.  Görünüşü Roma heykellerini andırıyor. Yüksekliği tabandan kılıç ucuna 102 metre, heykelin oturduğu iki katlı platformu hesaba katmazsak heykelin kendisi 75 metre, heykelin elindeki kılıç da 9 metre. Kılıcın boyu önce 16 metreymiş. Heykelin oturduğu kaide paslanmaz çelik ile kaplı, heykelin kendisi kurşundan inşa edilmiş. Yetmiş beş ton kurşun kullanılmış. Heykelin sol kolunda da kalkan var. Kalkanın üzerinde de Sovyetler Birliği’nin amblemi orak çekiç var. Gecenin karanlığında parıl parıl parlıyor.

Devasa heykel tamamlandıktan sonra, hiçbir yapı Lavra’nın haçından daha yüksek olamaz diye dini zevat tutturmuş. Mağaralar Manastırı denilen yerde bulunan Lavra Manastırı Kiev’in en büyük dini yapısıymış.. E ne yapacaklar? Ya kılıcı kaldıracaklar, ya da boyunu kısaltacaklar. Haçın boyunu uzatmak söz konusu bile değil. 1980 yılında kılıcın boyu 16 metreden 9 metreye indirilmiş. İyi mi?

 

Heykelin ön tarafında Ukrayna Savaş Müzesi ve Özgürlük Meşalesi var. Savaş Müzesi II.Dünya Savaşında çekilen acıların anısına yapılmış bir müze. Kısmen açık hava müzesi, kapalı yeri de var. Açık hava kısmında mavi ve sarı renkli iki tank dikkatimi çekiyor. Mavi Alman, sarı olan Ukrayna tankıymış İkisinin arasında ki teknolojik fark açıkça görülüyor. Gene de postu pahalıya satmışlar. Ukrayna beş milyon asker ve dört milyon sivilini kaybetmiş.

Bayrak direğinde ki sarı mavi renkli Ukrayna bayrağı yarıya inmiş halde dalgalanıyor. Bir gün önce Kırım’ın Donbass bölgesinde, Rusya ile çatışmaya girilmiş ve on üç Ukrayna askeri şehit olmuş. O nedenle ülkede yas ilan edilmiş ve bayraklar yarıya indirilmiş.



Mağaralar Manastırı’na gidiyoruz. Burası dokuz yüz on yıldır değişmeden günümüze kadar gelmiş büyük bir yerleşke. İçinde on sekiz tane irili ufaklı kilise varmış.Bunların altı tanesi yer altındaymış. En büyük kilisesi şu meşhur Lavra. Burası aynı zamanda bir çeşit yetimhane, içerde yatakhaneler, derslikler, hatta hastane, bile var.

Köylerde, şehirlerde kiliseye  bırakılan çocuklar buraya getiriliyormuş. Bizde ki cami avlusuna bırakılan çocukları düşünün. Burada kiliseye teslim ediliyorlarmış. İşte bu çocuklara burada dini eğitim veriliyormuş. Kız erkek fark etmez, üç dört yaşlarında buraya getirilen çocuklar otuz yaşlarına kadar eğitilip sonra da kasaba ya da köy kiliselerinde görevlendiriliyorlarmış.

Karşımıza sık sık uzun cübbeli, sakallı, kepli Ortodoks rahipleri çıkıyor zaten. Eskiden otuz yaşına kadar dışarıya çıkmaları yasakmış. İsa’nın ailesi olarak kabul edilip, onun çektiği acıların benzerini çekerek yaşıyorlarmış. Şimdilerde bu kurallar biraz gevşemiş ama hala resmi olarak evlenmelerine izin yokmuş. Gayri resmi olarak birlikte yaşayan çokmuş.

Mağaralar Manastırı denmesinin nedeni,başlangıçta  hırıstiyan ortodoks keşişlerin yerleşkenin altında ki mağaralara yerleşmesi nedeniyleymiş.

Lavra geçtiğimiz yıllarda dünyanın yedi harikasına aday bile gösterilmiş. Akşam saatlerinde bütün müzeler ve kiliseler gibi burayı da görmek mümkün olmadı.

 




Volodymyrska Caddesinin sonunda yol ikiye ayrılıyor. Yolun başında da Andrevski Kilisesi ( Aziz Andrea Kilisesi) var. Buralar sularla kaplıyken, Aziz Andrea haçını gökyüzüne doğru kaldırınca sular çekilmiş, buraya da kilise yapılmış. Bugün kilise müze olarak geziliyormuş. Kilisenin balkonundan manzara müthişmiş, balkona çıkmak için 30 Ukrayna Grivnası ödemek gerekiyormuş. Mart 2021 de 1 Türk Lirası 4 Grivna ediyor. 1 Amerikan doları da 27,5 Grivnaya denk geliyor. Otel hariç yeme içme ve müze girişleri için günlük ortalama 70 dolar yeterli oluyormuş.

Yol ikiye ayrılıyor. Burası sınıfların birbirinden ayrıldığı yol ayrımıymış. Sağ taraf yani yukarı mahalle Kreshaty bölgesi asillerin ve yöneticilerin oturduğu bölgeymiş, aşağı da ki Podil bölgesi ise kölelerin, sonraları da hizmetlilerin yaşadığı bölgeymiş. Yani tam bir aşağıdakiler yukarıdakiler durumu.

Bu iki bölgeyi bağlayan Andrevsky yokuşu, günümüzde Paris’in Monmartre’ı ya da Moskova’nın Arbat sokağı ile yarışıyor. Gündüz burası panayır yeri gibiymiş. Akşam olduğu için satıcılar yok, yokuş aşağı inerken yol sola kıvrılıyor. Tam kıvrıldığı yerde seyir terası var. Sokak çalgıcıları konser veriyor. İsteyen kredi kartı ile bağış yapabiliyor. Üzerimde bozuk yok mazereti burada geçerli değil.

Satıcılar ile özellikle Türkçe konuşan satıcılar ile sıkı pazarlık gerekiyormuş. Pazarlıkla fiyatlar neredeyse yarıya düşüyormuş. Akşam saatlerinde burası çok sakin ama sokak ışıl ışıl.

Yolun genişliği ilk yapıldığında iki buçuk metreymiş, daha sonra at arabalarının geçmesi için genişletilmiş. Günümüzde de finüküler yapılmış.

Karnımız acıkıyor. Seyir terasının tam karşısında ki Za Dvoma Zaytsyamy restoranına giriyoruz. Girmeden önce maskelerimizi takıyoruz.  Burası tarihi bir binanın bodrum katı. İçerisi otantik, çokça da turistik bir yer. Canlı müzik var. Biz girdiğimizde bir delikanlı Arjantin tangoları çalıyordu. Daha sonra caz söyleyen başka biri sahne aldı. Garson kızlar yerel giysilerle ve çok güzeller.

Varanike denilen içi patatesli mantıdan söylüyoruz. Birkaç ıvır zıvır yiyor ve ben vişneli likör içiyorum. Vişneli likörün tadı hala damağımda. Bahşiş dahil tüm hesap on yedi dolar. Önce yüz on yedi anlıyorum. Yok yok sadece on yedi dolar.




Yemekten sonra tekrar yokuşu geri dönerek arabaya biniyoruz ve Sofiyvska Meydanında iniyoruz. Burası çok büyük bir meydan. Yılbaşı kutlamaları bu meydanda yapılıyormuş.Yılbaşına özel devasa bir ağaç süsleniyormuş.

Sofiyvska meydanında  Aziz Sofya Katedrali var. Burası müze olarak geziliyor. İçeriye girmek için üç çeşit bilet alınabiliyormuş, birincisi katedrale giriş, ikincisi isterseniz rehberli gezi, üçüncüsü de çan kulesine çıkmak için. Normal giriş, 30 Grivna, kuleye çıkmak için 60 Grivna daha vermek gerekiyormuş. O kadar basamağı üste para vererek, iki üç resim çekmek için dizlerine güvenen tırmansın.

Tam arkamızda Volodymrskyi caddesinin sonunda uzaktaki meydan da altın kubbeli bir kilise var. Burası Ortadokslara ait St.Michaels manastırıymış. Katedralin dışı Ukrayna barok, içi Bizans tarzında inşa edilmiş. Orijinal katedral Sovyet döneminde (1930) yıkılmış. Sovyetlerden ayrıldıktan sonra yeniden inşa edilmiş ve 1999 da müze olarak ziyarete açılmış.

Aslında, Andrevski, Aziz Sofya ve Aziz Michaels bir üçgen oluşturuyor ve birbirlerine yürüme mesafesinde. Tekrar arabaya biniyor ve şehir turu yapıyoruz. Hilton’un önünden geçiyoruz. Bütün devlet başkanları burada ağırlanıyormuş. Başkanlar iki araba ile geliyorlarmış. Bir tek bizim ki yirmi arabayla gelip gidiyormuş. Üst düzeyde koruma uygulanıyormuş. Nedeni de Kiev’de hatır sayılır bir FETÖ cü nüfus varmış. Kendilerine ait korunaklı bir mahalle de oturuyorlarmış.

Devlet Opera ve Balesinin önünden geçerken durup resim çekiyorum.


Bir sonraki durağımız Altın Kapı. Altın Kapı Kiev’in 11. Yüzyılda şehrin ana giriş kapısı olarak inşa edilmiş.İstanbul’un Altın Kapısı’na öykünülmüş. İçerde basamaklarla balkonlara çıkılıyormuş, o devirde herhalde en yüksek yapılardan birydi ve de muhtemelen şehre hakim bir yapıydı.

Önden ve yandan resmini çekip oradan ayrılıyoruz.



Yol üzerinde pembe renkli binanın üzerinde üniversite yazısını okuyorum. Burası Kiev Ulusal Üniversitesiymiş ve adı 1939 da Taras Şevçenko Üniversitesi olmuş. Üniversitenin yanında gene aynı adla büyük bir park var.

 Teras Şevçenko kölelikten gelmiş, yeteneğini gören efendisi, onun ressam olmasını sağlamış. Yazdıkları Çar yönetiminin hoşuna gitmediği için ömrü sürgünlerde geçmiş. Rusların ünlü şair ve ressamı Şevçenko’nun ölümünden yedi gün sonra kölelik kaldırılmış.

Tekrar ana cadde üzerinden giderken binaların güzelliğine vuruluyorum. Burası sanki açık hava müzesi. Gündüz gözüyle gezemediğime üzgünüm. Belediye binası ise sanat eseri.

 

Rochen denilen ünlü çikolatacıya giriyoruz. Birkaç çeşit çikolatayı yüklenip çıkıyorum. Bu arada çikolatalar döndükten sonra komşularca çok beğenildi.

 Hediyelik, otantik bir şeyler almak istiyorum. Globus Mall’e giriyoruz. Bildiğimiz AVM, markaların cicili bicili eşyaların olduğu yer. Hediyelik eşyacılar da kapanmış. Eli boş çıkıyorum. Eray, yol üzerinde  bizdeki Migrosa benzer bir yer olduğunu söylüyor. Novus Markete giriyoruz. Danimarka’da gördüğüm legonun aynısının yarı fiyata satıldığını görüyorum.  Danimarka’dan sonra fiyatlar Ukrayna’da bana çok ucuz geliyor.

Vakit epey geç oldu. Havaalanına gitme vakti geldi. Dinyeper nehrini geçiyoruz. Dinyeper nehri nazlı nazlı Karadeniz’e doğru akıyor. Otuz beş kilometre kadar gittikten sonra Boryspil Havaalanına varıyoruz. Uçağım gece yarısından sonra, alanda üç saat kadar vakit geçireceğim. Eray ile vedalaşıyorum. Bu kadar kısa sürede ancak bu kadar gezilebilirdi.

Kendisine çok teşekkür ediyorum. Akrabamdan ayrılır gibi hüzünleniyorum. Döndükten sonra vesile olan Murat Bey’e de ayrıca teşekkür ediyorum.

Kiev’i de görmedim demeyim. Korona nedeniyle zorunlu bir Kiev gezisi oldu. Dönünce bakalım Türkiye’de beni neler bekliyor? Yaşayıp göreceğim.

Feryal Bekdik

Mart 2021 ANKARA


Yorumlar

  1. Yine tuslarini (kalemini) konusturmuşun. Keyifle okudum. Hoş geldin arkadaşım.

    YanıtlaSil
  2. Süper bir gezi olmuş bukadar kısa bir dürede doya doya Kiev olmuş

    YanıtlaSil
  3. Ellerinize ve emeklerinize sağlık 😊

    YanıtlaSil
  4. Bu güzel yazınızı okurken gerçekten keyif aldım. Nice güzel seyahatlere....

    YanıtlaSil
  5. Feryalcim harika yazmışsın.. Gidip görmüş kadar olduk.. Ayrıca FB de katıldığı Yurtdışı Gezi topluluğuna ben de katılacağım. Yüreğine kalemine sağlık.. Görüşmek dileğiyle.. H. I. Dural

    YanıtlaSil
  6. Ukrayna - Rusya savaşına giden bu günlerde merakla okudum. Kalemine sağlık. İyi ki varsın.

    YanıtlaSil
  7. Ne güzel anlatmışsın. O şahane yerler şimdi ne halde kimbilir :(

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

AH LENİN AH

POLONYA GEZİ NOTLARI-1 (24-29NİSAN 2014)

MISIR HURGADHA SHARM DALIŞ HAZİRAN 2024