Kiev, Geçiyordum Uğradım.
UKRAYNA KİEV GEZİ NOTLARI
15 MART 2021
(Kiev’e Ukraynaca da Kyiv deniyor)
Çok kötü günler geçirdim. Haluk ile beraber Coronaya
yakalandık. Ben iyileştim ama ne yazık ki Haluk artık aramızda değil. Gerek
hastalığın etkisi, gerekse Haluk’un kaybı nedeniyle hayat benim için çekilmez
bir hal aldı. Kimseler gelemiyor, ben bir yere gidemiyorum. Herkese vicdani yük
yüklüyorum farkındayım. Çocuklarım uzakta, annem kardeşim İzmir’de, herkes beni
merak ediyor, telefonda iyiyim diyorum ama iyi değilim. Komşularım durumu
görüyorlar, ellerinden bir şey gelmiyor.
Haluk’un kırkı çıktıktan sonra bir gayret yurt dışına
çocuklarımın yanına gittim. Uçağa binmeden önce ki 24 saat içinde negatif testi
isteniyor, testi yaptırdım. Uçağa atladım ve gittim. Beklediğimden daha kolay
oldu ülkeye girmem.
Torunlarım dışarda bekliyorlarmış. Sarıldık, kucaklaştık.
Kucaklaşmak öyle iyi geldi ki. O sarılmaları öyle özlemişim ki. Ülkenin yeni
kurallarına ayak uydurmaya çalıştım. Orada 65 üzeri diye bir saçmalık yok.
Sokakta maske takma zorunluluğu yok, en azından yürüyüş yaparken
zorlanmıyorsun. Tüm mağaza, restoran, kafe ne varsa kapalı. Sadece al-çık lokantalar açık, bir de marketler.
Mağaza ve alış veriş merkezleri kapalı olunca marketler çarşaf, yatak yorgan
bile satar olmuşlar.
Giderken bir ay kalır dönerim diye plan yapmıştım. Korona
günlerinde plan falan hak getire, günlük yaşıyorsun. Uçak bulamıyorsun, uçak bulsan
dönüşte 14 gün yurt karantinası deniyor. Ertesi günü 7 güne düşürülüyor. Derken
7 gün ev karantinasını okur okumaz bilet aramaya başladık. Shengen ülkelerinde
altı ayda 90 gün kalma süremin sonuna doğru bileti buldum ama ne buluş. Ukrayna
üzerinden bir bilet. Fiyatı da uygun geldi, hemen aldık.
Bileti aldıktan sonra fark ettik ki Ukrayna Kiev’de ki iniş
havalimanı ile kalkış havalimanı farklı. Google map dan baktık ki iniş havalimanı
Zhuliany ile kalkış havalimanı Boryspil arası bizim Sabiha Gökçen ile İstanbul
havalimanı gibi. Oğlumun üzüldüğünü görüyorum. Değiştirelim diye tutturdu.
Değiştiremeyiz ki iptal edip, dört aktarmalı Almanya ya da bir gün kalmalı
Brüksel var. “ Üzülme oğlum, bana eğlence çıktı, bak Kiev’i de görmüş olacağım”
diye şamata yapıyorum. Yapıyorum ama bir başka ülkeye de giriş çıkış yapmak
gözümü korkutmuyor değil. Eskiden olsa dünyayı yerinden oynatırım ama şu
sıralar hiçbir şey yapmak içimden gelmiyor.
Neyse ki internet var. Facebook’dan “Yurt Dışı Gezi ve
Arkadaşı” diye bir gruba üyeyim. Oraya durumu yazdım. Ukrayna’ya giriş için ne
lazım? diye sordum. Gruptakiler beni UkraynaRail diye bir gruba yönlendirdiler.
Gruba üye olup bir kez daha durumu yazdım. Grubun yöneticisi, Murat Soysal
hemen ilgilendi. Murat Bey, Ukrayna’ya yerleşmiş, orada kafe işleten Ukrayna’ya
gidecek olan herkesin sorularını yanıtlayan bir bey. WhatsApp dan yazıştık.
Öncelikle Covid 19 içeren tercihan Ukrayna’da acentası olan bir sigorta şirketinden bir aylık bir seyahat
sigortası yapmam gerektiği anlaşıldı. Verdiği hesaba parayı yatırdık, on dakika
sonra poliçe geldi. Böylece bir aşamayı geçmiş oldum. O sırada Ukrayna Covid
testi istemiyordu ama ben Türkiye’nin istemiş olduğu son 72 saati kapsayan
testi zaten yaptırmak zorundaydım. Bir de günlük taşınması gereken döviz vardı,
bir gün kalacağım ve de uçak biletini göstereceğim için o da sorun olmazdı.
Türk vatandaşlarına vize zorunluluğu olmaması ise başka bir hoşluktu.
Böylece ülkeye girme planı tamamlanmış oldu. Şimdi sırada
Kiev’in bir ucundan diğer ucuna nasıl gideceğim ve de sekiz saatlik süreye
nasıl değerlendireceğim sorunu kalıyordu. Önce orada yaşayan bir arkadaş merak
etmeyin sizi ben eşimle alır, gezdirir sonra da alana bırakırım dedi ama gel gör
ki arkadaşlar Covid oldular ve on dört günlük karantinaya girdiler. Çare yok
gene Murat Bey’e başvurdum. Sağ olsun, benim hem transferimi yapacak, hem de
gezme işini halledecek bir arkadaşın numarasını verdi. Taksici arkadaşla gene
WhatsApp üzerinden görüşerek anlaştık.
Derken dönüş günü geldi çattı. Çocuklardan ağlaşa ağlaşa
ayrıldım. Kopenhag Havaalanına bir girdim ki; hayalet şehir olmuş koca
havalimanı. Kim derdi ki koskoca Kopenhag havalimanı bu halde olacak. Gelirken
bile ışıl ışıldı. Tüm mağazalar, kafeler kapalı, üstelik de demir parmaklıklar
ile koridor oluşturulmuş o koridordan doğruca pasaport kuyruğuna giriyorsun.
Eşe dosta çukulata alacaktım hesapta. Nerde? Sadece iki üç tane kahve için kios
var, orada da eline bardağı tutuşturup yolluyorlar.
Neyse dert değil. Wizz Air ( Macar Havayolları) uçağı ile
Kiev’e vardım. Uçakta iki yanım boştu, üç kişilik yerde bir başına rahat rahat
yolculuk yaptım.
Kiev’de Danimarka’dan gelen çok fazla yabancı olmadığı için
hemen sıra geldi, hiç sorunsuz pasaportu damgalayıp verdiler ve Ukrayna’ya ayak
basmış oldum. Murat Bey’in sayesinde eksik evrak yok, sıkıntı yok, geçtim
gittim, bavulumda hemen geldi.
Tam dışarı çıkacakken taksi şoförü aradı, dışarda beni
bekliyormuş. “Ben Eray Hazar” diyerek elimden bavulu aldı. Güler yüzlü, dinamik, pırıl pırıl bir genç arkadaş.
Bursalı’ymış, Ukrayna’lı bir hanım kıza aşık olup, hanım köylü olup, Kiev’e
yerleşmiş, on beş gün önce de baba olmuş. Üniversite mezunu, Ukrayna’ya gelince
de bir yıl hazırlık okumuş, hem Ukraynacayı hem de Rusçayı sular seller gibi öğrenmiş. Hem
taksicilik hem de rehberlik yapıyormuş. Yani, hem transferi yapsın, hem de
şehri gezdirsin. Ben gönlümden geçeni karşımda buldum.
Şehre doğru ilerlemeye başlıyoruz. Hava kararmaya başladı.
Bizim gezme Kiev by night olacak ama, olsun. Yol boyu yapıların mimarisine
hayran hayran bakarak, arabanın içinden resim çekmeye çalışarak, bir yandan da
Hazar’ın anlattıklarını dinleyerek, bir meydana geliyoruz.
Meydanın hemen ortasında Özgürlük Heykeli var. İki eli
arasında altın varaklı defne dalları
tutan kadın heykeli. Hemen yanında da Colombus Alış Veriş Merkezi var.
Yolumuza devam ediyoruz ve ilk durağımız, Anavatan
Heykeli’nin olduğu tepe. Heykel akşam karanlığında pırıl pırıl parlıyor.
Ukrayna toprakları te Kazaklar zamanın da Dinyeper Nehri sınır olmak üzere,Lehistan ve
Rusya arasında bölüşülmüş. Kiev Rusya tarafında kalmış. Lehistan tarafında ki
bölge Osmanlı padişahı IV. Mehmet’in himayesine girince Osmanlı-Lehistan savaşı
çıkmış. (1671-1676). Savaşın sonunda 1699 Karlofça Anlaşmasına kadar
Dinyeper’in batısı Osmanlı’da kalmış. Anlaşmadan sonra burası tekrar Lehistan’a
verilmiş. 1793 yılında Lehistan parçalanınca Rusya, Ukrayna'nın büyük bir bölümüne el
koymuş. Küçük bir kısımda Avusturya’nın elinde kalmış.
I.Dünya Savaşı sırasında Avusturya-Rusya arasındaki
çarpışmalarda Ukrayna epey zarar görmüş.
Savaş sonunda her iki imparatorlukta çökünce Ukrayna’da kendi kaderini tayin etmek üzere
1919 yılında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş.
Bu cumhuriyet 1922 yılında Sovyetler Birliği'ne katılmış. 1932-1933
yılları arasında Sovyet kooperatifleşme siyaseti Holodomor adı
verilen yapay bir kıtlığa yol açmış ve Ukrayna'da milyonlarca insan açlıktan
ölmüş.
Tam toparlanacaklarken II. Dünya Savaşı başlamış. 22 Haziran 1941
tarihinde Alman Wehrmacht birlikleri Sovyetler Birliğine girmiş. İşgal
döneminde 5-8 milyon civarında Ukraynalı yaşamını kaybetmiş. 500 bin civarında
Yahudi öldürülmüş. Savaşı takiben 1946–1947 yıllarında Ukrayna'da büyük bir
açlık ve kuraklık yaşanmış. Hatta o dönemde Ukrayna'da Sovyetler Birliği'ne
karşı ayaklanmalar çıkmış. Hem de Sovyetlerin başında Stalin varken. Şehrin adı
da o dönemde Stalingrad iken.
1953 yılında Kruşçev'in işbaşına geçmesiyle Ukrayna'nın durumu düzelmeye başlamış. Hatta Kırım, Sovyetlerden alınarak Ukrayna’ya
verilmiş.
Sovyetlerin çökme nedenlerinden biri Afganistan savaşı ise, diğeri de 26
Nisan 1986’da ki Çernobil faciası. Çernobil faciasından sonra Ukrayna’da
350.000 kişi olay bölgesinden uzaklaştırılarak yerinden yurdundan edilmiş, binlerce
insanda yıllarca kanser ile mücadele etmiş.
8 Aralık 1991 tarihinde Belarus, Rusya ve Ukrayna ortak bir karar alarak
Sovyetler Birliği'nden resmen ayrılmışlar ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nu ilan
etmişler. 2004 yılında Ukrayna tartışmalı bir devlet başkanlığı seçimi yaşanmış. Turuncu
Devrim adı verilen protestolar sonucu seçimler yenilenmiş
ve Viktor Yuşçenko devlet başkanı seçilmiş.
Şu anda Ukrayna cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, kendisi
eski bir komedyen olup, 2019’dan beri başkanlık görevini yürütüyor.
Gelelim Anavatan Heykeli’ne. Uzun adı ile “Anavatan Seni
Çağırıyor” heykeli. Görünüşü Roma
heykellerini andırıyor. Yüksekliği tabandan kılıç ucuna 102 metre, heykelin
oturduğu iki katlı platformu hesaba katmazsak heykelin kendisi 75 metre,
heykelin elindeki kılıç da 9 metre. Kılıcın boyu önce 16 metreymiş. Heykelin
oturduğu kaide paslanmaz çelik ile kaplı, heykelin kendisi kurşundan inşa
edilmiş. Yetmiş beş ton kurşun kullanılmış. Heykelin sol kolunda da kalkan var.
Kalkanın üzerinde de Sovyetler Birliği’nin amblemi orak çekiç var. Gecenin
karanlığında parıl parıl parlıyor.
Devasa heykel tamamlandıktan sonra, hiçbir yapı Lavra’nın
haçından daha yüksek olamaz diye dini zevat tutturmuş. Mağaralar Manastırı
denilen yerde bulunan Lavra Manastırı Kiev’in en büyük dini yapısıymış.. E ne
yapacaklar? Ya kılıcı kaldıracaklar, ya da boyunu kısaltacaklar. Haçın boyunu
uzatmak söz konusu bile değil. 1980 yılında kılıcın boyu 16 metreden 9 metreye
indirilmiş. İyi mi?
Heykelin ön tarafında Ukrayna Savaş Müzesi ve Özgürlük
Meşalesi var. Savaş Müzesi II.Dünya Savaşında çekilen acıların anısına yapılmış
bir müze. Kısmen açık hava müzesi, kapalı yeri de var. Açık hava kısmında mavi
ve sarı renkli iki tank dikkatimi çekiyor. Mavi Alman, sarı olan Ukrayna
tankıymış İkisinin arasında ki teknolojik fark açıkça görülüyor. Gene de postu
pahalıya satmışlar. Ukrayna beş milyon asker ve dört milyon sivilini kaybetmiş.
Bayrak direğinde ki sarı mavi renkli Ukrayna bayrağı yarıya
inmiş halde dalgalanıyor. Bir gün önce Kırım’ın Donbass bölgesinde, Rusya ile
çatışmaya girilmiş ve on üç Ukrayna askeri şehit olmuş. O nedenle ülkede yas
ilan edilmiş ve bayraklar yarıya indirilmiş.
Mağaralar Manastırı’na gidiyoruz. Burası dokuz yüz on yıldır değişmeden günümüze kadar gelmiş büyük bir yerleşke. İçinde on sekiz tane irili ufaklı kilise varmış.Bunların altı tanesi yer altındaymış. En büyük kilisesi şu meşhur Lavra. Burası aynı zamanda bir çeşit yetimhane, içerde yatakhaneler, derslikler, hatta hastane, bile var.
Köylerde, şehirlerde kiliseye bırakılan çocuklar buraya getiriliyormuş.
Bizde ki cami avlusuna bırakılan çocukları düşünün. Burada kiliseye teslim
ediliyorlarmış. İşte bu çocuklara burada dini eğitim veriliyormuş. Kız erkek
fark etmez, üç dört yaşlarında buraya getirilen çocuklar otuz yaşlarına kadar
eğitilip sonra da kasaba ya da köy kiliselerinde görevlendiriliyorlarmış.
Karşımıza sık sık uzun cübbeli, sakallı, kepli Ortodoks
rahipleri çıkıyor zaten. Eskiden otuz yaşına kadar dışarıya çıkmaları yasakmış.
İsa’nın ailesi olarak kabul edilip, onun çektiği acıların benzerini çekerek
yaşıyorlarmış. Şimdilerde bu kurallar biraz gevşemiş ama hala resmi olarak evlenmelerine
izin yokmuş. Gayri resmi olarak birlikte yaşayan çokmuş.
Mağaralar Manastırı denmesinin nedeni,başlangıçta hırıstiyan ortodoks keşişlerin yerleşkenin
altında ki mağaralara yerleşmesi nedeniyleymiş.
Lavra geçtiğimiz yıllarda dünyanın yedi harikasına aday
bile gösterilmiş. Akşam saatlerinde bütün müzeler ve kiliseler gibi burayı da
görmek mümkün olmadı.
Volodymyrska Caddesinin sonunda yol ikiye ayrılıyor. Yolun
başında da Andrevski Kilisesi ( Aziz Andrea Kilisesi) var. Buralar sularla kaplıyken,
Aziz Andrea haçını gökyüzüne doğru kaldırınca sular çekilmiş, buraya da kilise
yapılmış. Bugün kilise müze olarak geziliyormuş. Kilisenin balkonundan manzara
müthişmiş, balkona çıkmak için 30 Ukrayna Grivnası ödemek gerekiyormuş. Mart
2021 de 1 Türk Lirası 4 Grivna ediyor. 1 Amerikan doları da 27,5 Grivnaya denk
geliyor. Otel hariç yeme içme ve müze girişleri için günlük ortalama 70 dolar
yeterli oluyormuş.
Yol ikiye ayrılıyor. Burası sınıfların birbirinden ayrıldığı
yol ayrımıymış. Sağ taraf yani yukarı mahalle Kreshaty bölgesi asillerin ve
yöneticilerin oturduğu bölgeymiş, aşağı da ki Podil bölgesi ise kölelerin,
sonraları da hizmetlilerin yaşadığı bölgeymiş. Yani tam bir aşağıdakiler
yukarıdakiler durumu.
Bu iki bölgeyi bağlayan Andrevsky yokuşu, günümüzde
Paris’in Monmartre’ı ya da Moskova’nın Arbat sokağı ile yarışıyor. Gündüz
burası panayır yeri gibiymiş. Akşam olduğu için satıcılar yok, yokuş aşağı
inerken yol sola kıvrılıyor. Tam kıvrıldığı yerde seyir terası var. Sokak
çalgıcıları konser veriyor. İsteyen kredi kartı ile bağış yapabiliyor. Üzerimde
bozuk yok mazereti burada geçerli değil.
Satıcılar ile özellikle Türkçe konuşan satıcılar ile sıkı
pazarlık gerekiyormuş. Pazarlıkla fiyatlar neredeyse yarıya düşüyormuş. Akşam
saatlerinde burası çok sakin ama sokak ışıl ışıl.
Yolun genişliği ilk yapıldığında iki buçuk metreymiş, daha
sonra at arabalarının geçmesi için genişletilmiş. Günümüzde de finüküler
yapılmış.
Karnımız acıkıyor. Seyir terasının tam karşısında ki Za
Dvoma Zaytsyamy restoranına giriyoruz. Girmeden önce maskelerimizi
takıyoruz. Burası tarihi bir binanın
bodrum katı. İçerisi otantik, çokça da turistik bir yer. Canlı müzik var. Biz
girdiğimizde bir delikanlı Arjantin tangoları çalıyordu. Daha sonra caz
söyleyen başka biri sahne aldı. Garson kızlar yerel giysilerle ve çok güzeller.
Varanike denilen içi patatesli mantıdan söylüyoruz. Birkaç
ıvır zıvır yiyor ve ben vişneli likör içiyorum. Vişneli likörün tadı hala
damağımda. Bahşiş dahil tüm hesap on yedi dolar. Önce yüz on yedi anlıyorum.
Yok yok sadece on yedi dolar.
Sofiyvska meydanında Aziz Sofya Katedrali var. Burası müze olarak geziliyor. İçeriye girmek için üç çeşit bilet alınabiliyormuş, birincisi katedrale giriş, ikincisi isterseniz rehberli gezi, üçüncüsü de çan kulesine çıkmak için. Normal giriş, 30 Grivna, kuleye çıkmak için 60 Grivna daha vermek gerekiyormuş. O kadar basamağı üste para vererek, iki üç resim çekmek için dizlerine güvenen tırmansın.
Tam arkamızda Volodymrskyi caddesinin sonunda uzaktaki meydan da altın kubbeli bir kilise var. Burası Ortadokslara ait St.Michaels manastırıymış. Katedralin dışı Ukrayna barok, içi Bizans tarzında inşa edilmiş. Orijinal katedral Sovyet döneminde (1930) yıkılmış. Sovyetlerden ayrıldıktan sonra yeniden inşa edilmiş ve 1999 da müze olarak ziyarete açılmış.
Aslında, Andrevski, Aziz Sofya ve Aziz Michaels bir üçgen oluşturuyor ve birbirlerine yürüme mesafesinde. Tekrar arabaya biniyor ve şehir turu yapıyoruz. Hilton’un önünden geçiyoruz. Bütün devlet başkanları burada ağırlanıyormuş. Başkanlar iki araba ile geliyorlarmış. Bir tek bizim ki yirmi arabayla gelip gidiyormuş. Üst düzeyde koruma uygulanıyormuş. Nedeni de Kiev’de hatır sayılır bir FETÖ cü nüfus varmış. Kendilerine ait korunaklı bir mahalle de oturuyorlarmış.
Devlet Opera ve Balesinin önünden geçerken durup resim çekiyorum.
Bir sonraki durağımız Altın Kapı. Altın Kapı Kiev’in 11. Yüzyılda şehrin ana giriş kapısı olarak inşa edilmiş.İstanbul’un Altın Kapısı’na öykünülmüş. İçerde basamaklarla balkonlara çıkılıyormuş, o devirde herhalde en yüksek yapılardan birydi ve de muhtemelen şehre hakim bir yapıydı.
Önden ve yandan resmini çekip oradan ayrılıyoruz.
Yol üzerinde pembe renkli binanın üzerinde üniversite
yazısını okuyorum. Burası Kiev Ulusal Üniversitesiymiş ve adı 1939 da Taras
Şevçenko Üniversitesi olmuş. Üniversitenin yanında gene aynı adla büyük bir
park var.
Teras Şevçenko
kölelikten gelmiş, yeteneğini gören efendisi, onun ressam olmasını sağlamış.
Yazdıkları Çar yönetiminin hoşuna gitmediği için ömrü sürgünlerde geçmiş.
Rusların ünlü şair ve ressamı Şevçenko’nun ölümünden yedi gün sonra kölelik kaldırılmış.
Tekrar ana cadde üzerinden giderken binaların güzelliğine
vuruluyorum. Burası sanki açık hava müzesi. Gündüz gözüyle gezemediğime
üzgünüm. Belediye binası ise sanat eseri.
Rochen denilen ünlü çikolatacıya giriyoruz. Birkaç çeşit çikolatayı yüklenip çıkıyorum. Bu arada çikolatalar döndükten sonra komşularca çok beğenildi.
Hediyelik, otantik
bir şeyler almak istiyorum. Globus Mall’e giriyoruz. Bildiğimiz AVM, markaların
cicili bicili eşyaların olduğu yer. Hediyelik eşyacılar da kapanmış. Eli boş
çıkıyorum. Eray, yol üzerinde bizdeki
Migrosa benzer bir yer olduğunu söylüyor. Novus Markete giriyoruz. Danimarka’da
gördüğüm legonun aynısının yarı fiyata satıldığını görüyorum. Danimarka’dan sonra fiyatlar Ukrayna’da bana çok ucuz geliyor.
Vakit epey geç oldu. Havaalanına gitme vakti geldi. Dinyeper
nehrini geçiyoruz. Dinyeper nehri nazlı nazlı Karadeniz’e doğru akıyor. Otuz
beş kilometre kadar gittikten sonra Boryspil Havaalanına varıyoruz. Uçağım gece
yarısından sonra, alanda üç saat kadar vakit geçireceğim. Eray ile
vedalaşıyorum. Bu kadar kısa sürede ancak bu kadar gezilebilirdi.
Kendisine çok teşekkür ediyorum. Akrabamdan ayrılır gibi
hüzünleniyorum. Döndükten sonra vesile olan Murat Bey’e de ayrıca teşekkür
ediyorum.
Kiev’i de görmedim demeyim. Korona nedeniyle zorunlu bir
Kiev gezisi oldu. Dönünce bakalım Türkiye’de beni neler bekliyor? Yaşayıp
göreceğim.
Feryal Bekdik
Mart 2021 ANKARA
Yine tuslarini (kalemini) konusturmuşun. Keyifle okudum. Hoş geldin arkadaşım.
YanıtlaSilSüper bir gezi olmuş bukadar kısa bir dürede doya doya Kiev olmuş
YanıtlaSilEllerinize ve emeklerinize sağlık 😊
YanıtlaSilBu güzel yazınızı okurken gerçekten keyif aldım. Nice güzel seyahatlere....
YanıtlaSilFeryalcim harika yazmışsın.. Gidip görmüş kadar olduk.. Ayrıca FB de katıldığı Yurtdışı Gezi topluluğuna ben de katılacağım. Yüreğine kalemine sağlık.. Görüşmek dileğiyle.. H. I. Dural
YanıtlaSilUkrayna - Rusya savaşına giden bu günlerde merakla okudum. Kalemine sağlık. İyi ki varsın.
YanıtlaSilNe güzel anlatmışsın. O şahane yerler şimdi ne halde kimbilir :(
YanıtlaSil