Üç Kız Bir Ana
Kızlarıyla gurur duyardı, en zor zamanlarında bile iyi ki
kızlarım var derdi. Yemez yedirirdi. Üç kız bir ana geçinir giderlerdi. Büyük
olan Hanım’dı, ortanca Canım’dı. Küçük ise tüm küçükler gibi oyunbazdı, gönül
çelendi, Bızdık’dı. Bense onlara “Kösem Sultan”, “Kahya Karı” ve “Kenarın
Dilberi” derdim. Bazen de dilimi tutamaz analarına da söylerdim. Anaları da “Deme
kızlarıma öyle” diye gönül koyardı.
Kösem Sultan köşesinde oturur durur, gelene gidene ne bir
hoş geldin, ne hal hatır sorma, ne bir gülümseme. Niye geldi bu şimdi dercesine
gelene dik dik bakar, oturduğu kanepeden kılını kıpırdatmaz, haspam herkese
tepeden bakardı.
Kahya karı, Kösem ile misafirler arasında orta yol bulmaya
çalışır, “Siz onun kusuruna bakmayın” minvalinde bir şeyler mırıldanır, ikrama
yardım için anasının yanına mutfağa koşardı.
“Kenarın Dilberi”, tam anlamıyla dilberdi. Hareli gözleri,
işvesi, cilvesiyle evin neşesiydi. Ayaklarıma dolanır, kucağıma yatar, anasına
anlattığım hikayeleri hayran hayran dinler, lafa karışır, fikrini söylerdi.
Evleri Şişli’de birbirine bitişik, yüksek tavanlı, ön
cephesi sokağa, arka cephesi bahçeye bakan, ruhu olan evlerdendi.
Gel zaman git zaman bir oğlan peydah olmuş, pencerenin
önünden geçmek için sokağı bir aşağı bir yukarı turlar, bizim kızda onun geçeceği saatlerde pencerenin
önünden ayrılmaz olmuş. Bir gittiğimde ben de gördüm oğlanı. Valla bu kız
kısmında hiç akıl yok. Oğlanı bir görsen, işsiz güçsüz, serseri takımından, üst
baş ha keza, kirloş, pasaklı, bakışında meymenet yok denilen cinsten.
Eyvah ki ne eyvah. Baba da yok ki başlarında. Kızın adı
çıkacak, hadi kızın adı çıktı diyelim geride iki de abla var. Anaları çareyi Dilber’i arka odaya hapsetmekte buldu. Aradan biraz zaman geçince, oğlan da kızı
göremeyince ümidini keser, çeker gider diye düşündü.
Evde ki hesap ne zaman çarşıya uymuş ki, oğlan Şişli’nin
bitişik nizam evlerinin sonuna kadar gidip, U dönüşü yapıp, arka bahçeye kadar
gelip kızı bulmasın mı? Anası kızını
arka pencerede oğlanla bakışıp mırlaşırken bulmasın mı?
Ne etsek ne yapsak diye çare ararlarken kız bir ara sokak
kapısını açık bulup, oğlana kaçtı. Ev halkı hop oturdu hop kalktı. Kösem,
Dilber’e yüz verdiği için anasını
suçladı. Kahya Karı kah anasını teselli etti, kah kardeşini merak etti, kah da
çok katı olduğu için ablasına sitem etti. Oğlana beddualar yağdırdı.
Anaları iki gözü iki çeşme, gayrı utanmayı bir yana
bırakıp, konuya komşuya, bakkala manava kızın kaçtığını, görenlerin insaniyet
namına haber vermesini söyledi. Bir karakola gitmediği kaldı. Karakol’da “Hanım,
kızın gönlüyle kaçmış, yapacak bir şey yok” deneceğini bildiğinden midir nedir işi
karakola kadar götürmedi.
“Kızım elbet gelir” dedi. “Anasını ablalarını bir kalemde
silip atmaz” dedi. “Gelsin elimi öpsün kabulüm” deyip; oğlanı eve almaya bile
razı oldu.
Ana olmaya gör, anaları koltuğu çekti kapı arkasına,
geldiğinde duymam korkusuyla günlerce kapı arkasında uykusuz geceler geçirdi.
Derken bir sabah kapı çalındı, uyku sersemi kapıyı açtığında
yan komşunun geldiğini gördü. Tüm konu komşu meseleyi bildiği için anasına
haber vermeye gelmiş.
Anaları kalkıp dışarıya nasıl çıktığını bilememiş, bir de
bakmış ki o güzelim kız, komşunun merdivenlerinde per perişan oturuyor.
Kulağında yara, gözüne kan oturmuş, üstü başı yoluk yoluk. Anasını görünce
canlanmış, anacığı da kucaklayıp eve getirmiş.
Eve girerken Kösem oturduğu kanepeden lütfedip doğrulmuş,
ortaya seslenmiş.” Geldi mi o orospu?” Kahya Karı kapıya koşmuş, Dilber’in
kafasına kafasına vuruyormuş. “Ne cehennemdeydin?”, “Seni nasıl merak ettik?” “Bizi
hiç mi düşünmedin?” diye saydırıp duruyormuş. Dilber ne dese beğenirsiniz? “Oh
canıma değsin” demiş. “Siz yapamadığınıza yanın”
Kızın geldiğini duyunca artık gözün aydına mı desem, geçmiş
olsuna mı desem, böyle durumda ne denir bilemedim, evlerine gittim. Amanın
Kösem bana bir tavırlı bir tavırlı, sanki Dilber’in kaçmasına ben sebep oldum.
Kahya Karı koştu geldi. “Amanın başlarına neler gelmiş de,
bu kız bunu yapacak kız değilmiş de, o oğlanı Allah bildiği gibi yapsınmış da.
Dilber ortalıkta görünmüyordu. Neyse sonra çıktı geldi. Ayaklarımın dibine
oturdu. Kafasını kaldırdı “Sen anla bari beni” dedi. “Boğuldum bu manastır gibi
evden, rahibe kılıklı ablalarımdan. Anamda onlara uydu. Oysa dünya da aşk var,
sevda var, sevişmek var, yemek su dışında, ihtiyaçlarımız var” dedi. “Değdi mi?”
dedim. “Her anına değdi, her anı ayrı güzeldi” dedi. “Darısı anamla ablalarımın
başına” dedi.
Feryal BEKDİK
04.10.2020 Dünya Hayvanları Koruma Günü
ANKARA
2 ay sonra bir Dilber'i ziyaret ediver derim.. torunları sevmeye... 👍🏼😃
YanıtlaSilTebrikler Feryal Ablacım
YanıtlaSil