ANKARA'NIN ETRAFI YEŞİL AMAN AMMAN
HASANOĞLAN-KALECİK-ELMADAĞ (04 TEMMUZ 2025 CUMA)
Leyla,
yaptığımız Ankara Hamamönü, Hamamarkası gezisinden öyle hoşnut kalmış ki çok
geçmeden “Elmadağ’da, Renkli Köy diye bir yer varmış, oraya gidelim mi?” diye
beni aradı. Ben gelmezsem belediye otobüsü ile gidip görecekmiş.
Taa Elmadağ’a
üç beş boyalı bina görmek için gidilir mi? Dur gitmişken yanına çevreden birkaç
yer daha katalım diye haritayı açtım ve rotayı belirledim. Hasanoğlan, Kalecik
ve Elmadağ yapalım diye Leyla’yı geri aradım. Leyla “Olur” deyince; Ayşegül’e
“Gidiyoruz haydi sen de geliyorsun” diye emrivaki yaptım.
04 Temmuz 2025 Cuma
Öğlen
saatlerinde Leyla bana geliyor. Arabaya binerek Ayşegül’ü yoldan alıyoruz.
İstikamet Hasanoğlan. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nden geriye ne kalmış onu
göreceğiz. Bir saat kadar yol aldıktan sonra Hasanoğlan’a varıyoruz. Enstitünün
olduğu bölgeyi buluyoruz ama girişi bulamıyoruz. Lojmanların olduğu yere
gelmişiz. Lojmanın balkonunda oturan hanımlar yolu tarif ediyorlar. O sırada
“Tüh yanlış gelmişiz, bu sıcakta nasıl gideceğiz?” diye yazıklanan baba oğula
da “Gelin sizi de götürelim “ diyoruz. Hep birlikte geriye dönerek Hasanoğlan
Köy Enstitüsü’ne gidiyoruz.
Baba, oğlunun
bu yıl lise sınavına girdiğini, tahmini puanı ile –daha kesin sonuçlar belli
değil- Hasanoğlan’da ki Fen Lisesi’ne
yatılı girebileceğini, o nedenle okulu görmeye geldiklerini söylüyor. Baba,
Siyasal mezunuymuş, “Hasanoğlan Köy Enstitüsünün ruhu vardır” diye düşünerek bu
okulu hedeflemişler.
Kavşak’da “Hasanoğlan
Anadolu İmam Hatip Lisesi yazısını görüp, enstitü İmam Hatip olmuş diye
düşünürken; hemen yanda “Hasanoğlan Atatürk Fen Lisesi” yazısını görüyoruz.
Kapıda kimse yok doğrudan içeriye giriyoruz. Tabelalardan doğru adrese
geldiğimizi anlıyoruz.
Baba ve oğlu
bizle beraber amfi tiyatronun olduğu yere kadar geliyorlar. Ayşegül’ün çocuk
psikoloğu olduğunu öğrenince Ayşegül ile muhabbeti ilerletiyorlar. Ne de olsa
yatılı okula gidecek delikanlı daha ergen, benin torundan iki yaş büyük. Ana
kuzusu evladım.
Hasanoğlan Köy
Enstitüsü, Türkiye’de açılan 15. Köy Enstitüsüymüş. Tam adı Hasanoğlan Yüksek
Köy Enstitüsü. Yüksek Enstitü olarak diğer Köy
Enstitülerinden farkı ise; diğer Enstitülere Öğretim Üyesi veya Müfettiş
yetiştirmek amacıyla kurulmuş. Okul 1941-1947 yılları arasında hizmet vermiş.
Tamamen
öğrenciler tarafından yapılan binaların sayısı 1945 yılında 43'ü bulmuş;
sinema, müzik salonu ve açık hava tiyatrosu bu
binalar arasındaymış. Ağaçlandırma yapılmış,
3 km mesafedeki Hasan Deresi'nden su getirilmiş, hayvancılık ve bağcılık işleri
için hazırlıklar yapılmış.
2 Ocak 1942'de
enstitüye ilk öğrenciler gelmiş; Son sınıf için, Pazarören'den 21, Çifteler'den 45 öğrenci
transfer edilmiş ve bu transfer edilen biri kadın, altmış beşi erkek, toplam
altmışaltı öğrenci, 1943-1944 öğretim yılında mezun olmuş. Enstitü toplam
678 öğretmen, 774 sağlık memuru, 213 yüksek kısım ve 102 geçici
kurs mezunu vermiş. Yüksek Köy Enstitüsü’den mezun olan 213 kişinin, 18'i
kadın, 195'i erkekmiş.1943 yılının
Haziran ayında çıkan yönetmelikle 3 yıl
süreli Yüksek Köy Enstitüsü, 10 Ocak 1944'te ise köy sağlık memuru yetiştirmeye
yönelik 2 yıl süreli Sağlık Kolu açılmış.
Enstitüde Enver Ziya Karal (tarih), Ruhi Su ve Aşık Veysel (müzik), Selahattin Batu (zootekni), Muhlis Ete (ekonomi), Sabahattin Eyüboğlu (dil-edebiyat), Kazım Köylü (ziraat), Ferruh Sanır (coğrafya), Mahir Canova (tiyatro), Faik Canselen (armoni),
Doç. Dr. İbrahim Yasa (sosyoloji), Halil Demircioğlu (tarih), Mualla Eyüboğlu (mimar, inşaat sorumlusu)
ve Rauf İnan (öğretmen,
yönetici) olarak görev yapmış. Kadrodaki isimlerin her biri Cumhuriyet
Tarihimize adını altın harfler ile yazdıran üstatlar.
Enstitünün arazisinde yeni yapılan Fen Lisesi’nin yanı
sıra eskiden kalan binalar göze
çarpıyor. Bunların bir kısmı yenilenmiş, bir kısmını da yeniliyorlar. Yenileme
çalışmaları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılıyormuş.
Amfi tiyatro, Mualla Eyüpoğlu’nun denetiminde Köy Enstitüsü
öğrencileri tarafından yapılmış. Efes,
Aspendos antik tiyatrolarında izler taşıyan amfi tiyatro Sofokles'in
Kral Oidipus oyunuyla açılmış. O yıllarda, öğrenciler köy halkıyla beraber Shakespeare,
Molière, Çehov'un oyunlarını izlemiş. Hatta Gogol'ün "Bir Evlenme"
oyununu Cumhurbaşkanı İsmet İnönü gelip izlemiş.
Amfi tiyatro restore
edilmiş. Sahne arkasını beyaz badana ile boyamasalar iyiymiş. Etrafta
ki ağaçlar büyümüş. Adeta bir orman olmuş.
100. Yıl Atatürk Müzesi binası önünde duruyoruz. Binanın
önünde raf şeklinde kesilmiş camlar var. İçeri girdiğimizde odalarda masa
üzerine gelişigüzel konmuş eşyalar var. İki adet piyano, film makinesi,
daktilolar göze çarpıyor. Üzerleri yalap şap naylon ile örtülmüş.
Merdivenlerden temizlik kovaları bir kadın grubu çıkıyor.
“Siz buraya nasıl girdiniz?” diyorlar. Meğer bina yenilenmiş. Hanımlar temizlik
için gelmişler. Temizlikten sonrada yeni yapılan dolaplara aşağıda gördüğümüz cam raflar takılacak, masaların üzerindeki eşyalar yerleştirilecekmiş. Yarın okul mezunlarının
pilav günü varmış. Müzeyi mezuniyet gününe yetiştirmeye çalışıyorlarmış.Okulun
müdürü buradan mezunmuş. Okulun
değerlerine sahip çıkıyormuş. Bunları duymak hoşumuza gidiyor. Okuldan sonra
yol üstünde “Hasan Ali Yücel” Parkı tabelası görmek bizi ayrıca
duygulandırıyor. Geçmişin izlerinin silinmemesi de bir şey.
Hasanoğlan’dan sonra Çardakbağı Köyü üzerinden Çankırı yoluna bağlanıyoruz. Yol boyu tiny house denilen günün modası küçük evlerden görüyoruz. Manzara çok güzel. Kıvrımlı yollardan gitmek, yeşilin bin bir tonunu görmek hoşumuza gidiyor.
Kalecik’te görecek bir şey bulamıyoruz. Kalesine şöyle bir
uzaktan bakıp, Kalvi, Kalecik Şarap Fabrikası’na
gidiyoruz. Kalecik şarap on beş dönüm arazi üzerine kurulu bir fabrika. Kalecik
karası diye ünlenmiş üzümü kendi bağlarında yetiştiriyorlarmış. Fabrika şu anda
çalışmıyor. Bağbozumunu bekliyormuş.
Fabrikanın bahçesinde çok hoş bir kafeterya var. Hem bir
şeyler yemek hem de çay kahve içmek için kafeterya da oturuyoruz. Hava çok
güzel. Muhabbet de güzel. Epeyce oturuyor, günün keyfini çıkarıyoruz. Çıkışta
şarap alıyoruz. Hele her yerde bulamadığım kalecik karası rose şarabı görünce
çok seviniyorum. Fabrikanın kartını veriyorlar. Altı şişe ve üzeri için eve teslimat
yapıyorlarmış. Girişteki ferforje kapı
üzerindeki üzüm salkımı deseni, fabrikanın yapımına özenildiğinin göstergesi.
Şarap üretimlerinin de özenli olduğunu düşünüyoruz.
Son durağımız Elmadağ’a doğru yola çıkıyoruz. Yol üzerinde durarak tarihi Develioğlu Köprüsü’nün fotoğrafını çekiyoruz. Bu tarihi taş köprünün yapılış tarihi bilinmemekle beraber, mimari yapısından dolayı Selçuklu döneminde yapıldığı tahmin edilmekteymiş. Kızılırmak nehri üzerinde olduğu için, Kızılırmak Köprüsü diye bilinse de 19. yüzyılda köprüyü onaran Balışeyh Dikmen köyü ağası Develioğlu sülalesinden Hacı İbrahim Ağa’nın adına izafeten, Develioğlu Köprüsü olarak anılıyormuş. .
Uçlardan ortaya doğru gidildikçe
açıklık miktarı artan 7 kemerden oluşan köprü, kesme taşlar kullanılarak
inşa edilmiş. Toplam uzunluğu 136, en geniş açıklığı ise 14 metreymiş.. Bazı
iddialara göre Yıldırım Beyazıt Ankara Savaşı sırasında Çubuk Ovası'na
ulaşmak için bu köprüyü kullanmış, çekilirken de Timur ordusunun askerleri
kullanılmasın diye daha sonraki süreçte onarmak üzere bir kısmını yıktırmış.
Develioğlu'ndan sonra köprü 1967 ve 1987 yıllarında iki kez daha onarımdan
geçmiş.
Akşamüstü Elmadağ’a ulaşıyoruz. Önümüze gelene “Renkli Köy”ü soruyoruz. Sora sora Renkli Köy’ü buluyoruz. Burası Elmadağ belediyesinin ve kaymakamlığının işbirliği ile 2023 yılında hayata geçirilmiş bir mahalle projesi. Ayrıca “Tohumluk Sosyal Yardımlaşma Eğitim Kültür ve Sanat Vakfı” ile Elmadağ Belediyesi'nin katılımıyla bir protokol imzalanmış ve imzalanan protokol ile Renkli Köy projesi kapsamında sosyal, kültürel, ekonomik ve sanatsal alanlarda iş birliği yapmayı karşılıklı olarak taahhüt etmişler. Bu iş birliği, bölgenin kalkınmasına katkı sağlamayı ve Elmadağ’ın kültürel mirasını yaşatarak tanıtmayı amaçlıyormuş.
Arabamızı park ediyor ve Elmadağ
deyince herkesin tirit yemeden dönmeyin uyarısını dikkate alarak, meydana hakim
restorana tirit soruyoruz. Bu saatte tirit olmazmış ama eğer köyde bir buçuk
saat oyalanırsak bizim için hazırlayabilirlermiş. “Tamam” diyoruz.
Köyü dolaşmaya başlıyoruz. Köyde “Tavşan
Bahçesi” varmış. 18. Yüzyılda yok olmaya yüz tutmuş Ankara tavşanı üretiliyormuş. Gündüz gelsek
gezebilirmişiz. Bu saatte kapalıymış. Tavşanlar, tavşan uykusuna yatmışlardır
herhalde .
Biz sokakları gezmeye başlıyoruz.
Her bir ev farklı renge boyanmış. Sadece duvarlar değil, çatı kiremitleri,
bahçe duvarları bile rengarenk boyalı.
Şiir Sokağı tabelasını takip
ediyoruz. Duvarlarda ki şiirleri
okuyoruz. Özdemir Asaf, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Atilla İlhan, Nazım Hikmet,
Ahmet Arif, Melih Cevdet Anday hatta Necip Fazıl Kısakürek gözümüze çarpanlar.
Hangi birine bakacağımızı şaşırıyoruz. Mısraların arasında geziniyoruz.
Arif Kadın Kahvaltı Evi’ne
varıyoruz. Burayı işleten hanımın annesi vefat etmiş, o nedenle ev kapalıymış.
Evin sahibi hanım bize hoş geldin diyor. Bugün gelmiş, yarın için hazırlık
yapıyormuş. “Kapalıyım ama, evi, bahçeyi gezebilirsiniz” diyor. Bahçenin her
yerinde çok hoş özlü sözler var.
“Gelseydin çay içimi. Sen çay
dökeydin. Ben içimi”, Cahit Sıtkı Tarancı’nın memleket isterim şiirinin her bir
kıtası için farklı renkli tahta kullanılmış.
Tahta tuvaletin kapısında “Yüz Numara, Ağaya beleş” yazıyor. Bahçede
dolaştıktan sonra evin içine giriyoruz. Raflar, raflarda kanaviçe örtüler,
kanaviçe işli yastık, perde, kırlentler. Evin içi adeta “Kent Müzesi”
Arif Kadın’ın karşısında rengarenk
çiçekli başka bir ev var. Ev sahibi bizi buyur ediyor. “TOKİ’den ev çıktı biz
de oraya taşınıp burayı kahvaltı evi yapacağız” diyor. Köy bitiyor, tekrar
yokuş yukarı çıkarak caddeye ulaşıyoruz. Birkaç bakkala, lokantaya tandır ekmeği
soruyoruz. Bir de bakıyoruz ki arabayı park ettiğimiz kafede tandır ekmeği var.
Çarşafa sarmışlar, selenin içinde sıcacık.
Gene de tadı hoşumuza gidiyor.
Elmadağ tiriti ile bizim Konya tiritinin adından başka ortak bir yönü yok. “Olsun
yemeden dönmüyoruz” diye gülüşüyoruz. Bizi çok iyi ağırlıyorlar. Çaylarımızı içtikten
sonra restoran sahiplerine ve renkli, rengarenk köylerine veda ediyoruz.
Feryal Bekdik
Temmuz 2025 -Ankara
👏👏👏🥰
YanıtlaSilFeryalcim çok keyifli geziydi. Yolda çok keyifli türküler de tutturmuşdunuz.🎶. Ankara, çevremizi tanıyalım gezilerimiz devam etmeli görmediğimiz çok yer var. Çok gezmemiz lazım çooook. LeylaK
YanıtlaSilEline sağlık Feryal. Kaybolmaya yüz tutmuş bu güzellikleri tekrar hatırlattığın için. 'toplu konuttan ev çıktığı için' mevcut evin 'kahvaltı evine' dönüştürülmesi fikri bana ümit verdi. Umarım bir gün Köy Enstitüleri gibi yörenin diğer kıymetleri bu tür girişimciler tarafından hayata döndürülürler. Belki bir gün, 'Kalecik Karası tadım evleri' de bu tür girişimler arasında yer alır. Nihat Hanioğlu
YanıtlaSilŞahane ablam benim... Çok zamandır kendime vakitnayirmadigimi yazilaruna uzak kaldigimdan anladım. Sen iyi ki yaşamda çakışan hayatlardan birisin bana... Emeklerine yüreğine sağlık 🧿❤️🙏🥰
YanıtlaSilNe iyi yapmışsınız. Anlatım ve fotoğraflar da güzel. Teşekkürler.
YanıtlaSilBu gezinizi okuyunca bir an Ankara'da yaşıyor olmak geçti aklımdan, birlikte gezmek için. Düşüncesi bile güzel geldi.
YanıtlaSil