ZAKKUMCU

ZAKKUMCU 

Uzun yıllar önce Avukat Burhan Apaydın tanıştırmıştı. Gürpınar’da, deniz kenarında, yarım kalmış iki ev için tanış olduğu karı koca yardım istemiş; Burhan Bey’in aklına da ben ile ortağım gelmiş, bizlerde kabul edince hep birlikte Gürpınar’a gitmiştik.

Hanım olan Eczacı eşi de doktor, doktordan da öte onkologmuş. Yol boyunca samimiyet ilerleyince, sohbet de koyulaşınca hanımın ağzından çok ilginç, içi hayat dersleri ile dolu hikaye çıkmıştı.

Efendim doktor olan bey, zengin ve güçlü bir ailenin kızı ile evli iki çocuklu, mutlu mesut yaşarken; doktorun hanımı küçük oğlu ile hem de BMV arabayla yokuş aşağı inerken nasıl olduysa tam gaz Bebek’ten denize uçmuş. Uçuş o uçuş. Oğlu da kendi de aramızdan ayrılmış. Doktor o sıralar on yaşlarında olan büyük oğluyla kala kalmış.

Gel zaman git zaman acılar küllenmiş, çocuk ve doktor için düzen lazım. Doktor beyi bizim eczacı hanımla tanıştırmışlar. Doktor bey, başka çocuk istemediğini şart koşmuş, hanımefendi de kabul etmiş evlenmişler. Hanım, çocuğu öyle bir sahiplenmiş ki çocuk ona anne ne kelime, annem demiş hep.

Bu arada ülke gündemine zakkumcu doktor düşmüş. Doktor’un bulduğu zakkum ekstresi kanser için umut mu, yoksa doktor şarlatan mı tartışmaları büyümüşte büyümüş. Mahkemeye verilen zakkumcu doktorun avukatı da Burhan Apaydın. Mahkemeye veren taraflardan biri de bizim onkolog doktor. Televizyonlarda ki açık oturumlarda onkolog doktor, zakkumcu doktora demediğini bırakmamış. “Üç Kağıtçı”, “Umut Taciri”, “Doktorların Yüz Karası” en hafif olanları.

Neyse, eczacı hanım anlatmaya devam etti. Kendisine annem diyen çocuk bu arada büyümüş. Yakışıklı aslan gibi bir delikanlı olmuş. Yazın yelken, kışın kayak. İstanbul kanatlarının altında, kızların gözdesi, sosyetenin göz bebeği kıpır kıpır bir genç adam. 

Günlerden bir gün delikanlımızın sesi kısılmış. Bir gün üç gün derken geçmeyen bir ses kısıklığı. Eczacı hanım pirelenmiş. Babaya “Şu çocuğu bir hastaneye götür, bu ses kısıklığı canımı sıkıyor” diye söylenmeye başlamış. Delikanlı da babası da önceleri gülüp geçmişler. Derken bir gün baba, hanımın söylenmelerine dayanamamış, almış oğlunu başhekimi olduğu kanser hastanesine götürmüş.

Maalesef  çocuğa konan teşhis kanser hem de en saldırganından. Hep birlikte İngiltere’ye gitmişler. Baba tedavi programını düzenlemiş. Kendişinin işi nedeniyle İstabul’da olması gerektiğinden anne çocukla birlikte, Londra İstanbul arasında mekik dokumuşlar. 

İngilterede ki doktorlar “Yapacak bir şeyimiz kalmadı “ deyince anne delikanlıyı alıp İstanbul’a dönmüş, döner dönmez de  Burhan Bey’i aramış. “Ne olur Zakkumcu doktordan bir randevu ayarla, kim olduğumuzu söyleme, sana onkolog doktorun eşi olarak değil, anne olarak yalvarıyorum, oğlum elden gidiyor”  demiş.

Kadıncağız anlatırken ağlamaya başladı. “O güzelim oğlum ellerimin arasında eridi aktı Feryal Hanım, bu acı tarif edilecek acı değil “dedi.

Burhan Bey’de doktor babayı aramış. Eşinizin böyle bir talebi var deyince, baba “Ne gerekiyorsa yap Burhan Bey, biz tükendik artık” demiş.

Anne delikanlıyı almış. Arabanın arkasında kucağına yatırmış. Şoför ile birlikte İstanbul’dan Bodrum’a doğru yola çıkmış. Anne, “Mola bile vermedik” dedi.” Gözümü kırpmadım” dedi.

Derken Bodrum’a varmışlar. Sora sora muayenehaneyi bulmuşlar. Hanımefendi fırlamış arabadan doktorun karşısına dikilmiş. “Kurtar oğlumu doktor “ demiş. Çocuğu sedye ile içeri almışlar. 

Doktor önce kayıt alalım demiş. Delikanlının soyadını duyunca duralamış. Doktor duralayınca anne atılmış “ Evet doktor” demiş. “Onun oğlu” “Size yalvarıyorum, oğlum üzerinden hesaplaşmayın “demiş.

Doktor da “Olur mu hanımefendi, sizin oğlunuz benim de oğlum” demiş. Delikanlının raporlarını incelemiş, muayene etmiş. “ Çok geç kalmışınız ama gene de ekstreyi deneyelim” demiş.

İlacı iki doz yapabilmişler. Üçüncü dozun süresine delikanlının ömrü yetmemiş ve delikanlıyı kaybetmişler.

Çiftin başka çocukları yok. O kadar mal mülkün kalacağı yakın akraba da yok. Onlarda delikanlının adına vakıf kurmuşlar, o yarım kalan iki ev de vakfa bağışladıkları mülklerden ikisiymiş. Geliri ile kanserli çocuklara şifa olmayı umut ediyorlar.

Hikaye bizi darmaduman etti. “Kimin, kimin eline düşeceğini, kim bilebilir ki?” O nedenle bugün eziyet ettiklerimizin eline bir gün düşmeyeceğimizi kim garanti eder ki?  “Etme bulma dünyasıdır bu dünya”

Feryal Bekdik

Tarihsiz



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AL SANA İRAN

KASTAMONU THBT AĞA GEZİSİ MAYIS 2025

CEREN İLE ANKARA