SULTAN

Eşimi kaybetmiştim. Ev dolup taşıyordu. Gelenler gidenler baş döndürücü bir kalabalık. Sonuçta herkes evine dönüyor. Semra yanıma yanaştı, “İstersen kalayım” dedi. Özgün de yanaştı. “Ben de kalabilirim “dedi. İkisine de kalın dedim. Bir yıl boyunca Semra’da, Özgün’de yanımdan hiç ayrılmadılar. Özgün’de Semra’da duruşu olan kadınlardandı. Ama Semra bir başkaydı. Semra eğlenceliydi, çok iyi bir dinleyiciydi, eylemciydi, parmağı havada, tavizsiz, başına buyruktu. Candı, yoldaştı, güvenilirdi, gönül insanıydı. Eşim bal ihracatı yapıyordu. Üreticiye paralar vermiş, ajandasına alacaklarını borçlarını not etmiş, birbirimize işlerimizden bahsetmeme sözü verdiğimiz için hiç bilmediğim bir sahaya dalmak zorunda kalmıştım. Üreticiyi çağırdım. “Abla ben bu paraları aldım ama, onunla da bal aldım, mal senin” dedi. Az buz değil kırk ton, yani dört kamyon bal. Bir de bana akıl verdi. Ege şivesiyle “Sen İngilizce bilmeyon mu, bileyon, o zaman bu balı sen ihraç et” dedi. Kalktı gitti. Akşam...